Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Sihirbaz.. Boncuk.. Yalnızlık..    

Erdoğan Mühürcüoğlu

Sihirbaz.. Boncuk.. Yalnızlık..    
    31 Mayıs 2021

          

          SİHİRBAZ.. BONCUK.. YALNIZLIK..

          Fotoğrafta tarih yok.. Dertli'yi anma gününde çekilmiş muhtemelen.. Hamdi Gença var, Bayındırlık Katibi Ekrem Abi var, rahmetli Ömer İyigün var.. Sonra kemanesiyle terlikçi Ahmet ile ayakkabıcı İsmail efendi.. Ha bir de Şerafettin Çelikbaş.. Onu unuttuk.. Nikah memurunu..

    * * *

          İnsan herşeyi unutur, nikah memurunu unutmazmış.. Benim nikah memurum rahmetli Raif Yavuz'du.. Vakit darlığı nedeniyle 'yıldırım nikahı' olarak kıyılmıştı bizimki.. O yıllarda Yıldırım nikahı için mahkeme kararı gerekiyordu.. Hakim; Tamam! bu adam evlensin! derse elindeki mahkeme kararıyla nikah memuruna gidiyordun.. Arkadaşlar arasında epey eğlence konusu da olmuştu bu mahkeme kararı.. Güya mahkeme ''Kamu yararı var'' demiş.. ''Toplum içinde dolaşmasının sakıncası'' demiş.. Zır yalan tabi, iftira..!

    * * *

          Kendisinden dinlemiştim; Dünya'da en çok kulağı çınlatılan kişilermiş nikah memurları.. Daha sonra icra memurları, hakemler ve ebeler geliyormuş..

    * * *

          Nur içinde yatsın, tam bir mücadele adamıydı Raif Abi.. Gençliğinde Zatı Sungur'la şehir şehir dolaşıp çadır gösterileri yapan, şapkadan tavşan çıkartıp, ağzından alevler püskürten.. Telepati ve manyetizma çalışmaları da var onun.. Arkadaşlarıyla farklı odalarda oturup ne düşündüklerini anlama çabaları.. Panayır çadırlarında gösteriler yapmak, şapkadan tavşan çıkarıp, ağızdan alevler püskürtmek.. Kolay işler değil bunlar.. Bir idealin varsa, hırsın varsa, azmin varsa oluyor bunlar..

    * * *

           Bolu'ya gelmeden önce Bursa'da Lokantacıymış Raif abi.. Vali Muavini Fahri Çıvgın da lokantasının müşterisi.. Vali Muavini Fahri Bey terfi edip Bolu'ya Vali olarak atanınca ona mektup yazıp, Bolu'da kendisine uygun bir iş imkanı olup olmadığını sormuş.. Valilerin Belediye Başkanlığı da yaptığı ihtilal yılları.. 1961'de gelmiş Bolu'ya.. Geliş o geliş.. Çok renkli ve çok ilginç bir hayat hikayesi.. Özellikle de panayırcılığı ile ilgili bölüm..

    * * *

          BONCUK..

          Ben panayır dendi mi, Nükhet Duru'yu ve onun ''Cambaz'' şarkısını hatırlarım nedense.. Nükhet Duru ''Cambaz tel üstünde ağlıyor'' derken hüzünlenir ağlamaklı olurum.. Karaçayır gelir aklıma, Tel Cambazı ''Boncuk'' gelir.. Çelik bir telin üzerinde bisiklete binen, ayaklarını çuvalın içine sokup telin üzerinde zıplaya zıplaya yürüyen.. Ve onun kızı Halkacı Lale.. Aşık olduğumuz, halkaları alırken elini tutmaya çalıştığımız, eğilip kulağına bir şeyler fısıldadığımız..

    * * *

          Yıllar sonra bir dergide rastlamıştım kendisine.. ''Ben tel cambazı 'Boncuk' un kızı Lale'yim'' diyordu.. Babamın gösteri yaptığı yerin bitişiğindeki çadırda halka attıran, tüfek atışı yaptıran kızım..

    * * *

           Halka atışı, tüfek atışı için önünde biriktiğimiz çadırı anlatıyordu o söyleşide.. Çadır önü diyaloglarını.. Hatta içimizden bazılarına abayı yaktığını açık yüreklilikle..

    * * *

          Büyük bir sürpriz yaşamıştım söyleşinin sonunda.. Bizim halkacı kız, hepimizin sırayla aşık olduğu, hatta benim eğilip kulağına evlenme teklifi yaptığım kız değildi artık.. Paris St. Denis Üniversitesi’nde öğretim üyesi Madam Lale Roche'ydi.. Türk filmlerine taş çıkartacak cinsten bir hikaye.. Panayır çadırlarından Fransa'ya, St. Denis Üniversitesi'ne kadar uzanan bir hayat hikayesi..

    * * *

          YALNIZLIK..

          Geceleri daha bir derin düşünüyor insan.. Daha çok şey akla geliyor geceleri.. En çok da unutmak istediklerin nedense.. Bir şarkı sözü, bir ses, bir film repliği silinmiş sandığın bütün anıları toplayıp getiriyor yanına.. Çocukluğunu, ilk gençliğini, delikanlılığını, mahalleni, sokaklarını, komşularını.. Ve o anılar ya bir tebessüm oluyor dudaklarında; ya da acı bir bakış gözlerinde..

    * * *

           Gerçi o sevecen o sıcak, o babacan insanların yaşadığı mahalleler yok artık.. Sokak aralarında oynayarak sosyalleşen çocuklar da yok.. Birbirine kol kanat geren komşular da..

    * * *

           Geçen gün bir arkadaştan duymuştum, leylekler bile gelmiyormuş artık şehre.. Gelmez tabi.. Gelmesin zaten.. Sen yaşam alanı bırakmazsan gelmez.. Ben leylek olsam ben de gelmem.. Çeşme yok, dere yok, kuyu yok, artezyen yok.. Niye gelsin..?

    * * *

           YANLIZLIK..

          Bekir Coşkun bir yazısında, Ahmet Nadir'in bir şiirinden mısralar paylaşmıştı.. Onu hatırladım evvelki gece.. Nurten Yalçın geldi aklıma.. Ahmet Nadir’in, bir apartmanda yapayalnız yaşadığı yıllara ait bir şiirdi paylaşılan.. ''Kendi kapımı çalıp, merdiven altına saklandım kimi geceler'' diyordu şair; ''Komşular, kimsesi yok demesinler..!

    * * *

           Nurten Yalçın'ı. bir kaç günlük cenazesinin evden çıkarıldığı günü düşündüm.. Kendisini bir gün bile ziyaret etmeyenlerin bir anda doluştuğu evi.. Evin hala yanmakta olan ışıklarını.. Küllükte kendiliğinden sönmüş sigara ile duvar saatinin tıkırtılarını, kapıda bekleyen polisleri..

    * * *

         Yalnızlık zor zanaat.. Kore gazisi 'Cıba' dayının da benzer bir hikayesi vardı hatırlarsınız.. Bir kış günü Karaçayır'daki kulübesinde donmuş olarak bulmuşlardı onu da.. Boynunda Gazi Madalyası, ayağında arkası basık ayakkabılar ve elinde 33 lük bir tesbihle..

    * * *

           PİERRE LOTİ..

           Fırka'ya 'Furuko Tepesi' diyeni duydum da "Pierre Loti"ye benzetene ilk defa rastladım.. "Orta Hamam'ın üzerinde; Ciba'nın garson; babasının da ocakçı olduğu kahvede oturuyoruz" diyor.. "Tam karşımızda da Pierre Loti..! "Pardon" dedim, "tam karşınızda neresi? "Fırka! Pierre Loti..

    * * *

          Eyüp'teki Pierre Loti'den ne eksiği var ki şekerim? diyor, ''İkisi de bir tepede, ikisi de bir mezarlığın üzerinde.. Oraya bir Fransız yazar geldi, çay kahve içti diye meşhur olduysa, Fırka'ya da Başkan Roosevelt'in Halazade'si geldi..

    * * *

           Hem de kaç kere.. O kadar beğenmişki şehrin tepeden görünümünü; geceyi binada geçirmek istememiş.. Israrlar karşısında sürekli ''hayır! demiş, ''ben arabamın arka koltuğuna kıvrılır yatarım..''

    * * *

           Ah, bir de Tramvayımız oluverseymiş.. Tramvaylar Istanbul'dan kaldırıldığında Osman Oral hoca çok üzerinde durmuş bu meselenin.. Bolu'da başvurmadığı makam kalmamış..''Yapmayın, ağalar ! demiş, ''gelin şunu kaçırmayalım, para da istemiyor adamlar, Kaplıca ile şehir merkezi arasında tıngır mıngır gider gelirler..'' Demiş ama kimseye dinletememiş.. Kulak şapırdatmış herkes..

    * * *

           Halbuki binerdik Belediye meydanındaki tramvaylardan birine, tıngır mıngır giderdik.. Aktaş da binenler olurdu, Çanşa'da inenler.. Büyüksu'da 5 dakka çay ve ihtiyaç molası.. Bir de kaplıca'nın yanına kocaman bir havuz yaptık mı, Bursa'daki gibi.. Yaz kış millet girsin çıksın içine..

    * * *

            SİNEMA..

             Fotoğraflara bakarken dalmış gitmişim.. Kırk bir loca, balkon ve ses yalıtımı yapılmış salonuyla tam bir sanat harikasıydı Şehir Sineması.. Günde üç seans yapan, bazen dışarıya çıkmayıp bir köşesinde saklandığımız Labirent gibi bir yer.. Salih abi'nin bizi el feneriyle arayıp bulamayacağı kadar labirent gibi.. Varilden bozma odun sobası, antrag'da önünde biriktiğimiz büfe.. Salih Çetin ağabey'in açacakla tezgaha vurarak yaptığı ''başlıyooor!” uyarısı..

    * * *

          Bir şiir vardı daha önce de bahsettiğim.. Sanki şiir bu sinema için yazılmış demiştim.. Şair, Salih Abi'nin adını bile geçirmişti şiirinde..

    *

         SİNEMA..

         Bak işte doldu yine tahtadan iskemleler,

         Şimdi yok olsalar da her biri birer birer,

         Gönül kapım açıktır bekleriz efendiler..!

         Bir bilete üç film, buyrun hanımlar beyler,

          Başlıyor sinemamda siyah-beyaz filmler..

    *

         Bak işte doldu yine, tahtadan iskemleler,

        Kulaklar ''gong!'' sesinde, gözler perdeyi bekler..

        Salih Abi kes artık camekana vurmayı

        Az sonra başlayacak siyah beyaz filmler..!

         (Ali Koç Elegeçmez)

         Hoşça kalın dostlar.. Bu günlük de bu kadar.. Kendinize iyi bakın..

         Erdoğan MÜHÜRCÜOĞLU.. 31.05.2021

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak