BolununSesi; Halkın Gazetesi

Müdür Bey'in Yeşil Kürkü.. Islıkçı Erkan..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    25 Mayıs 2013
         Aslında çok yalnızız da bunun farkında falan değiliz.. Neden böyle? Bilmem, bir bilsem söylerim.. Kel'in ilacı olsa önce kendi başına sürermiş.. Yalnız olduğumu keşfettiğimde kırk küsur yaşlarındaydım.. Tabi, bütün bir hikayeyi anlatacak değilim sadece yaşadıklarımdan bir kesit, bir anekdot paylaşacağım.. Gereğinden fazla uzatıp konuyu dağıtmayacağım, özet geçeceğim.. Filmin bir sahnesini sadece, o kadar..
    ***
         Mudurnu Belediye Başkanı Mehmet Karakaşoğlu'nun makam odasına girdiğimizde şimdi Allah var, bizi çok sıcak karşılamıştı.. Biraz hoş beş ettikten sonra konumuzla ilgili olarak bir kaç yerle telefon görüşmesi yaptı, sonra telefon görüşmesi yaptığı kişinin bir şirketin en yetkili kişilerinden biri olduğunu, kendisiyle benim için daha öncede görüştüğünü, oraya gittiğimizde bana yardımcı olacaklarını söyledi, samimi tavrından, dostça yaklaşımından dolayı Mehmet Bey'e teşekkür edip vedalaşarak ayrıldık..
    ***
         Biraz sonra gittiğim şirketteki müdür beyin odasına girdiğimde tatsız bir şeyler yaşayabileceğimi hemen hissetmiştim.. Önce tepeden tırnağa beni süzdü.. Hani derler ya; neyse boşver.. Yani adamın yüzünden düşen bin parça.. Ben de o kadar bunalmışım, her şey o kadar canıma tak etmiş ki, müdür beye kendimi beğendireceğim diye aklınıza ne gelirse yapıyorum, şapkam olsa içinden tavşan çıkartacam.. "Müdür beyin yeşil kürkü" türküsünü bile hoşuna gitsin diye söyleyecem, o noktadayım..
    ***
          "Oğul ! demiş ya Edebali, üç kişiye acı; Cahiller arasındaki alime, zenginken fakir düşene, itibarlı iken itibarını kaybedene.. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.. Böyle demiş Edebali.. Durduk yerde dememiş besbelli.. Bir şeyler görmüş, yaşamış ki, bunları söylemiş..
    ***
         İki dil bilirim, Almanca'yı ise çok iyi bilirim diyorum, bunun eğitimini aldım diyorum, bir sürü belgeyi, bonservisi, diplomayı önüne koyuyorum.. Şöyle soyluyum böyle boyluyum diye öyle bir anlatıyorum ki, o anda beni durdurabilecek hiçbir kuvvet yok.. Son birkaç yıldır dibin de dibini görmüşüm, nasıl bir dipse ine, ine bitirememişim.. O yüzden bu adama ne kadar özelliğim varsa sayıyorum.. Şaşkınlıktan nota bile bilirim diyorum sanki TRT'ye başvuruyormuşum gibi.. Misafirin şaşkını ev sahibini ağırlarmış derler ya hani, ya da şaşkın ördek suya kıçıyla dalmaya çalışırmış, tam o durumlardayım..
    ***
         Hatta bir ara kendimi o kadar övdüğüm için pişman bile oluyorum, şimdi beni buranın genel müdürü falan yaparlarsa ben ne halt ederim diye.. Gülmeyin valla aynen böyle.. Adamın yüzünde en küçük bir ifade değişikliği yok, 'Büst' gibi oturuyor adam.. Neyse oradan ertesi gün buluşmak üzere ayrılıyoruz.. Belediye başkanı şimdi Allahı var bizim rahat etmemiz için ne gerekiyorsa yapıyor.. Bize Mudurnu kaplıcasında bir oda ve çarşı içinde (bir defa de birlikte yemek yediğimiz) bir lokanta gösteriyor.. Herhalde Sermet bey desem, Belediye bandosu falan desem, 'Başkan' beni bugün bile hemen hatırlar..
    ***
         Ertesi günü yanına gittiğimizde müdür bey göz ucuyla benim vereceğim tepkiyi de gözetleyerek kararını açıklıyor; 'Bak ahbap! sana Bizim sponsoru olduğumuz kulübün 'malzemeciliği' ni veriyorum, takımın çamaşırlarını yıkayıp kurutacaksın, ayakkabılarını, kramponlarını boyayıp yağlayacaksın, Takım deplasmana gittiğinde futbolcuların otobüsteki isteklerini karşılayacaksın, antrenmanlarda kale arkasında top toplayacak, stadyuma gidiş gelişlerde malzemeleri taşıyacaksın.. Düzgün çalışmazsan senden memnun kalmazsam anında kapının önüne koyarım bilesin !..
    ***
         Şimdi işleriniz yolundaysa "öyle iş mi olur' falan diye düşünebilirsiniz.. Oluyor bunlar, 'sen bir düş de gör!.." Sırtınızı duvardan başka bir yere dayamayın.. Bunu der, bunu söylerim.. Yere sağlam basın, dik durun.. Aksi halde Çevreyi kirletiyor diye bir kaç sefer belediyeden ceza yiyen bir işletmecinin intikamı sizin üzerinizden bile alınmak istenebilir.. Sonrada o kadar içerlersiniz, efkarlanırsınız ki, soluğu 'Mahsen' de alırsınız, (Mudurnulular Mahsen'i bilirler)..
    ***
         Peki bu arkadaşla, çalıştığım bir tatil beldesindeki odamda karşılaşmış olabilir miyiz, ne dersiniz, beni tanımış mıdır, aramızda nasıl bir konuşma geçmiştir?..
    ***
         Geçen gün anlattığımız 'Gamlı Firaki Refik Üstok' olayında yazmayı unuttuklarımız var.. Çok fazla sayıda ve birbirinden farklı şeyleri birden yazmaya kalkınca böyle oluyor, acele işe şeytan karışıyor.. Sonradan dönüp baktığımızda bazı şeyleri atladığımızı anlıyoruz.. Acemi tarihçiden daha fazlası da beklenemez zaten, bu kadarına da şükür.. "Demans sorunları' falan da çaktırmadan usul usul geliyorlar..
    ***
         Balkan Harbi sırasında Anadolu'nun her yanından olduğu gibi Bolu'dan da Çeşitli cephelere asker sevkiyatı yapılıyor.. Yapılmasına yapılıyor ama o sırada her şey o kadar karma karışıktır ki, askere alınan köy çocukları talim falan görmeden aceleyle cephelere sürülüyorlar, ateşin tam ortasına sürülüyorlar.. Kılıçaslan Köyü'nden Ali Onbaşı'nın oğlu Yusuf da bunlardan birisidir, Ağaççılar köyü'nden Seyit Ahmet Ağa'nın oğlu Çakır Ahmet de öyle..
    ***
         Bir gidiyorlar ki gidiş o gidiş, ikisinin ailesi de onlardan bir daha hiçbir haber alamıyorlar.. Yıllar geçtikten sonra ikisinin de şehit oldukları haberi geliyor.. Zaten Çakır Ahmet'in babası da 93 Harbi'nde Şıpka Muharebesi'nde şehit düşmüştür..
    ***
         Trakya'da Vize'de Çonkra Bağları'nda Bolu Taburu çılgın bir savaşın içine düşmüş, deliler gibi savaşmaktadır.. Deliler gibi savaşan bu Bolu taburunun başında komutan olarak kim vardır dersiniz? Deliler gibi savaşan bu taburun başında da Bolu'lu Teğmen Deli Refik, yani bizim 'Gamlı Firaki' Refik Üstok.. Peki deli Refik'in yardımcısı kimdir? yardımcısı da asteğmen 'Deli Fikri'.. Yani iki komutanın lakabı da 'Deli'.. Şaka gibi yani..
    ***
         Bizim Bolulular'ın kiminin üzerinde asker elbisesi, kiminin ise sivil elbiseleri vardır.. Bazılarının ayağında 'postal' bazılarında 'çarık' bazılarında ise 'hiç bir şey..' Yani yalınayak.. Bulgarlar'a karşı göğüslerini siper ediyorlar.. Birinci günü geceli gündüzlü 'göğüs göğüse' savaşıyorlar.. İkinci günü Bulgarlar taarruza geçince; Bolu Taburu'nun bir bölüğü ve bu bölükten ancak hendeklerde siper almış olanlardan yirmi kişi kalabiliyor.. Bu arada Bolu Kılıçarslan Köyü'nden Abdullah, Bahçeköylü arkadaşı Çakır Ahmet'e sesleniyor: 'Ahmet, bunlar köpek sürüsü gibi, gel kaçalım arkadaşım !."
    ***
          "Sen git !" diye cevap vererek ateş etmeye devam ediyor çakır Ahmet.. Sonra geriden takviye kuvvetleri yetişerek Bulgarlar'ı püskürtünce üç yerinden yaralı olan Abdullah; Çakır Ahmet'in alnından vurularak şehit olduğunu görüyor ve savaştan sonra döndüğü Kılıçarslan Köyü'nde bunu gözyaşlarıyla anlatıyor.. Sonuç olarak sadece bir cephede değil, Çanakkale, Galiçya, Yemen, Sarıkamıs gibi daha bir çok yerde Bolulu bu çocukların; mezar taşları bile olmadan oralarda yatmakta olduklarını anlıyoruz okuduklarımızdan.. Ne diyelim ? Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun, mekanları cennet olsun..
    ***
        Şerafettin Şenyüz abiyi sizde tanıyorsunuz mutlaka.. Onun yazdıklarını fırsat buldukça takip ederim yerel gazetelerden.. Çok enteresan şeyler anlatır, Bolu ile ilgili bazı bilgilerin neredeyse 'kara kutusu' gibidir.. Bu gün de tesadüfen onun yazdığı bir listeye rastladım.. Bolu'nun unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş meşhur delilerinin listesini vermiş.. Benim içlerinde tanıyamadıklarım da var.. Belki peşlerinden bir rahmet okuruz diye listeyi aynen buraya aktarıyorum ..
    ***
         Tabelacı Nutukçu Deli Refik Efendi, Ferit Talay Caddesi'ndeki Çekçi Deli Mehmet, Örencikli Sazcı Sadık, Alpağutlu hamal İmam, Nezihi Başçavuş, Tik İrfan Akbulut, Akpınarlı Deli Hasan Efendi, Mehelköylü eski hitabeler söyleyen Kamilağa, Karaçayırlı Domdom Ali, Simitçi bacaksız Mehmet, Tercüman Edip bey, Veli Hocanın Ahmet, Köpekçi Deli Ömer, Mezarcı Ali, Islıkçı Erkan Mutlu, Hatun kişilerden de Titiz Şahine Hanım, Çivrilli Hayriye Hanım.. Rahmet olsun hepsine de..
    Hoşça kalın..
                                                   

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak Bolu Oto Lastik