Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Kıraathane.. Destancı.. Yalancı.. Dan dan dan..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    2 Haziran 2017

          Kıraathane.. Destancı.. Yalancı.. Dan dan dan..

          Sokağın en eski evlerinden birinde oturuyormuş arkadaş.. Kışın çabuk soğuyan, yazın da ısınmak bilmeyen evlerden birinde.. 'Bakırcılar çarşısı yokuşundan şıracı Süleyman'a inerdik dondurma almaya' diyor.. Yol üzerinde terzi Mithat Bildik vardı.. Berber Abdullah Şadi vardı, Numune Fırını ile Kanaat mağazası vardı.. Biraz ötede de Fadıl Beyin kitapçı dükkanı ile Çarşı Başı Çeşmesi..'
    * * *
           '1960 ihtilalinde üçlü timler halinde devriye gezen askerleri hatırlıyorum o sokakta.. Ve geniş bahçeli evlerde Anneanneler, teyzeler, yengeler.. Kimi su çeker, kimi çamaşır yıkar, kimi tahta siler.. Ben üzerinde yatır olan Çarşı Başı Çeşmesi'ni merak ederim hala... Üzerinde kime ait olduğunu bilmediğim yatırı, yanında mavinin en güzel tonlarında çiçek açan erguvanı.. Aslında leylakmış da biz erguvan diyormuşuz..' 
    * * *
         O anlatırken ben Yatır'a takıldım.. O garibim de hiç itiraz etmemiş' diyorum içimden.. Bunların çok aksi olanları var halbuki.. Yol ortasından kalkmayan, kaldırmak isteyenin başını belaya sokan.. Bizim bahçede vardı mesela.. Herkesi gönderdi, şu an tek başına sefasını sürüyor bahçenin.. 
    * * *
          Arkadaşın anlattığı o mekanları, ben de gayet rahat hatırlıyorum tabii ki.. Özellikle de, Kel Durmuşun kıraathanesini.. Her bayram arkadaşlarla gidip; bütün müşterilerin elini öptüğümüz yerdi orası.. İçerde Hans abi, Kel Necip, Cingan Ali.. Sobanın başında Kocabıyık Rıza Çavuş.. At arabasıyla sünnet çocuklarını gezdirirdi Rıza Çavuş.. Sırtına örtü, boynuna havlu bağlandı mı, havasından yanına varılmazdı atlarının.. Ahmet saygının abisi ocakçısıydı kıraathanenin.. Mehmet Başaygün de garsonu.. Omuzda peşkir elde çay tepsisi.. Karşıda Belediye, yan tarafta Hilmi Bey'in eczanesiyle Haydar ağanın içi sobalı 'otobos'ları.. Ve şehrin orta yeri Sinema.. Mahsunluğum garipliğim duyurmayın anama..
    * * *
          Askeri kanattan Nezihi Baş Çavuş uğrardı bazen, ya da yumurta topuk ayakkabılarıyla Koreli Mustafa Patırtı.. Parmağında da yumurta kadar bir yüzük.. Kore'de Türk birliğinin komutanı başka bir yere tayin olunca, almış bunu karşısına; 'Buralar önce Allah'a sonra sana emanet Mustafa'cım' demiş, 'Seni de Allah'a emanet ediyorum evladım..' Ve atından uzanıp başını okşamış yanından geçerken.. Hahahah.. Biz de inandık..
    * * *
           Kıraathanenin en görünür yerinden gülümseyen Adnan Menderes.. Bizim ipimizle kuyuya inilir mi? İnilmez.. İhtilal oldu 'anında' Cemal Gürsel aldı yerini.. O binadan 'Demokrat parti' tabelasının indirilip üzerinde tepinildiğini, İhtilalci Subayların omuzlarda taşındığını hatırlarım.. Direnmese, 'En büyük asker bizim asker' diye havalara atacaktık Faruk Güventürk'ü.. Şimdi söven sövene..
    * * *
           Oraları kaldırırken Neyzen Tevfik'in çıktığı kahvehane de güme gitmiş iyi mi?.. Sadece kahve olsa gene iyi.. Aktarlar sokağını da dümdüz etmişler.. Çocukluğumuzun sihirli dünyasıydı orası, Disneyland'ı.. Mantar tabancamıza 'mühimmat', topacımıza 'kaytan' almaya gittiğimiz yer.. Maytap, mantar, çatapat.. Göz gözü görmezdi bayram sabahları..
    * * *
          'Eskiden' denince neler geliyor insanın aklına; Ahşap evler, köhne çatılar, karşıdan karşıya birbirinin üstüne abanır gibi uzanmış saçaklar.. Kırmızı toprak saksılarda sardunya, küpeçiçeği, karanfil.. Kapı önlerinde yalınayak, başı kabak çocuklar..
    * * *
          Mahallenin Austin'iyle pikniğe gitmek komşularla.. Akşamları Remzi Evren'den türküler dinlemek panayırda.. Arkasında elektronik bağlamasıyla Zekai.. Bir gözümüz Bonus Kafalı Remzi'de, diğer gözümüz Çay Bahçesinin 'Aileye Mahsustur' bölümünde.. Japone kollu, puantiyeli elbiselide.. 
    *
         Oysaki sen,
         Hala bende esen,
         Eski kavak yelisin.
         Unutamazsın Nokta Noktam
         Unutamazsın!
    * * *
           DESTANCI SELAHATTİN.. 
           Babamın çok sevdiği ve sık sık söylediği bir şarkı vardı çocukluğumda.. Ona rastladım.. Meğer Destancı Selahaddin'e ait bir şiirmiş o.. Destancı Selahaddin'in yazdığı ve pazarlarda 'hediyesi 5 kuruş' tan sattığı destanlardan.. Bolu'da 10 Şubat 1921 de, şehit çocukları için düzenlenen gecede okunmuş ilk kez.. Şehit Subay Salih Bey'in kızı Müjgan okumuş.. 
    *
         Annem, annem babam yok mu? Nerde kaldı gelmedi
         Gözlerimden akan yaşı, el uzatıp silmedi,
         Kardeşimle bekliyoruz her akşam pencerede,
         Benim arslan babacığım, acep şimdi nerede?
         O mübarek kemikleri, hangi dağda derede?
    *
          O gece ile ilgili çok ilginç detaylar da vardı o yazıda.. Geceye katılan Bolulu hanımların isimleri, lakapları, yaptıkları yardım miktarları falan.. Uzunca bir liste.. Listenin başında da tanıdık bir aile 'Onsekiz'ler..
    *
          On Sekizin Fatma Hanım 100 kuruş, 
         On Sekiz'in Halise Hanım 100 kuruş, 
         Penbecilerden Zeyneti Hanım 100 kuruş' 
    *
          Bolu Lisesi'nin Çanakkale savaşlarına katılan ve bir daha geri dönemeyen öğrencileri.. Bolu'ya 'Aynalı Çarşı” türküsündeki gibi 'gençliğim eyvah” dedirten Liseliler.. Cephede kolunda sarı kurdeleler bağlı Bolu Lisesi öğrencileri.. Hocaları Mehmet Kemal Efendinin esir düşmesiyle başsız kalan, bocalayan, yardım bekleyen.. 
    *
         Zümrüt-ü anka bir kara karga, 
         Çağırma gelmez kendisi darda.. 
    *
           YALANCI..
          Adam durmadan konuşuyor.. bir gecede bilmem şu kadar dolar harcadığı; 'Maksim'de aşka gelip nara attığı, silah çektiği, sonra da kapı dışarı edildiği.. Böyle şeyler.. "Dinle," diyor. "Genç, yakışıklı bir adamdım, bilmem anlatabildim mi? Bir tiyatro topluluğu gelmişti şehre.." 
    * * *
          Şehre bir tiyatro topluluğu gelmiş.. Yakışıklı bir adammış bizimki.. Kızlardan ikisi çok güzelmiş.. "Fıstık gibiydiler," diyor.. Tiyatroculara haber göndermiş; 'Bir akşam hepinizi Mavi Köşe'de bekliyorum.. Hepiniz misafirimsiniz.. Bende para eşek yüküyle o zamanlar; bilmem anlatabildim mi?" diyor.. "Mavi Köşe'de masaları donattım.. Şehrin ileri gelenleri oradayız: müdürler, Kemal Yurdagül, Bahattin Sipahi, Avukatlar, Hüseyin Özkan falan.. Herkes canım.. İçiyoruz.."
    * * *
          Gece yarısı, saat bire doğru gelmiş panayırcılar.. "Hanımlar geldiler.. Aaa, bir baktım, yanlarında Hülya Babuş.." Sultan Hamamı'nın üzerindeki pansiyonda kalıyormuş.. "Ben öyle hatun görmedim.. Bir de civelek" diyor.. Büyük Ünal Tiyatorasından kendisi.. 'Ben ondan önce çıkan kıza da hastaydım biliyor musun Erdoğan efendi?.. Hafif genizden, bir ses.. 'Bir fincan kahve olsaaamm' dedi mi kendimi gaybelediyorum..'
    * * *
           Bir maçta da Balıkesir taraftarlarının arasına girmiş; "Dayı mısınız siz ulan?" demiş.. "Elimi kaldırdım," diyor.. "Çakacam tokadı 'Keltoş'a.. Ulan, şerefsiz! dedim' Bir eli de havada.. Sanki tokat benim suratıma inecek.. Yan masalar yanlış anlamasın diye; "Hak etmiş ama," diyorum.. "Çaksaydın keşke bir tane.. Şişko Cengiz gelip 'Abi bu seferlik affet' demeseymiş kafayı çakacakmış 'bilmem ne yaptığımın oğluna..' 
    * * *
          "Ya, böyle işte," diyor.. "Aziz Yıldırım'ı ne zaman çağırdıysak geldi.. Geçirdi sırtına Bolu Gençlik formasını çıktı sahaya.. Kamyon kasasında bile geldi adam.. Giydi Fikret'in formasını çıktı sahaya.. Fikret Terzi Derviş'in oğlu, O da Bolu Gençlik'te oynuyor o sıralar.. Az buz iş değil bunlar, herkesin götü yemez afedersin..' Eğilip bana soruyor: "Haksız mıyım?"
    * * *
           "Yoo, haklısın," diyorum.. "Ama onun Aziz Yıldırım olmasına bizim de katkımız olmuş demek ki..! 'Orası öyle" diyor.. İzledin mi Göztepe maçını? Neydi o öyle? Ruh yok bunlarda şekerim ruh! Bak koca şehir kaça bölündü, her kafadan bir ses.. Peki senin fikrin ne bu hususta?
    * * *
          'Valla' dedim 'bu konuda hiçbir fikrim yok.. Hangi taraf güçlüyse, kimin tezi kuvvetliyse o taraftayım ben.. 'Rüzgar sert esiyorsa bırak söğüt düşünsün' demişler, 'Çınara bir şey olmaz..' 
    * * * 
          Hakketten senden korkulur ya ! Çınar deyince hemen o mu geldi aklına? Çınar abiyle Sultan Hamamı'nın çatısına çıkıp içerisini gözetlemişiz de bilmem ne.. Çok kızdım.. Böyle şaka mı olur? 'Vallaha' dedim 'ramazan falan demem, seninle ilgili ne varsa yazarım..! İstediğimi yazabilirmişim.. İşi olmayan çavuşlarmış.. Terbiyesiz..!
    * * *
           DAN DAN DAN..
          Geçen hafta konu ettiğimiz tramvaydan dolayı Selim İleri'nin bir kitabını göndermiş Ayhan kardeş.. Tuhaf bir ismi var kitabın.. 'İstanbul'un Tramvayları Dan Dan Dan..' Kitaba iliştirdiği notta; 'Geçen hafta bahsettiğin tramvayı getirebilseydik diyor; biz de Selim İleri gibi 'Bolunun Tramvayları, Dan dan dan' diyebilecektik..' 
    * * *
          Kitapta en çok 'son seferini yapan' bir tramvay dikkatimi çekti.. Süsleyip püsleyip üzerine 'elveda sevgili yolcularım' yazmışlar.. Rahmetli Refik Firakinin (Deli Refik) gelin gibi süslediği eşek arabasıyla Belediyeye gitmesi vardı hatırladınız mı? Hani Belediyeye gidip bir 'veda mektubu' bırakmıştı? O geldi aklıma.. 
    * * *
           'Şöyle soylusunuz böyle boylusunuz' diye başlayan; 'Sizin soyunuzu sopunuzu, gelmişinizi geçmişinizi' diye biten bir mektup.. Hahahaha.. Ben bu deli milletine bayılıyorum yaw.. Vallahi.. Hele bu Deli Refik abideki özgüven, cesaret kimsede yok.. Aklına geleni söylüyor, aklına geleni yapıyor.. Başkan olsam var ya; Belediyenin önüne eşek arabalı heykelini dikerdim onun.. Fotoğrafta gördüğünüzün heykelini.. Hoşça kalın..
                                                              Erdoğan Mühürcüoğlu 

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak