Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Nazmi Paşa.. Göl.. Çavuş Emmi..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Nazmi Paşa.. Göl.. Çavuş Emmi..
    17 Ağustos 2013
          Ben size bugün Bolu'nun yetiştirdiği ünlü kişilerden birini, Nazmi Karakoç Paşa'yı anlatayım. Gerçi Nazmi Karakoç'un Bolu'da "Kara Yüzbaşılar" diye tanınan bir ailenin çocuğu olduğunu, başarılarla dolu askerlik hayatını falan herkes, yani belli bir yaşın üzerindeki herkes biliyor.. Olsun! Biz yine de anlatalım, bilgilerimizi tazeleyelim, bazı bölük pörçük bilgileri yan yana getirip bitiştirelim, temize çekelim. Hem bu konuda daha fazla malumatı olanlar vardır belki, onlar da yorum yapmak suretiyle bize katkı vermiş olurlar. Nasıl? İyi fikir değil mi?..
    ***
         Gerçi bakmayın öyle her şeyden anlıyormuş gibi göründüğüme; ben de bazı şeyleri burada, sizinle birlikte öğreniyorum. Mesela bende Nazmi Paşa'nın Yeni Sinema'nın bulunduğu İzzet Baysal Caddesi'ne açılan Albay Sokak'ta doğup büyüdüğünü, o kargacık burgacık sokaklarda yetiştiğini yeni öğrendim, bugün öğrendim. Paşa'nın mesleki yaşamını biraz biliyordum ama, hangi mahalleden ve kimlerden olduğunu doğrusu bilmiyordum. Birde şeyi düzelteyim; Yeni Sinema'nın oradaki "Albay sokak" dedik ama, evi tam da orada değil, Albay Sokak'ın içinde bir de onların ismini taşıyan "Karakoç" sokak diye ayrı bir bölüm var orası..
    ***
         Nazmi Karakoç, 27 Mayıs İhtilali'nde Kurmay Albay iken rütbeleri makamları son sürat hızla "vızır vızır" tırmanmış ve en sonunda da Kara Kuvvetleri Komutanı olarak emekli olmuştu. Emekli olmadan önce de sık sık Bolu'ya gelir, izinli olduğu zamanların büyük bir kısmını eşi, dostu, akrabaları ile birlikte geçirirdi. Buna ben de çok kere şahit olmuştum. Hatta yazdığım anılardan birinde, bizim sokaktaki bir akrabalarının yanına TRT sanatçısı Emin Aldemir ile birlikte geldiklerini, evin bahçesinde saz çalıp türkü söylediklerini anlatmıştım. Onlar orada çalıp söylerlerken, biz mahalle çocukları da bahçe duvarından onları izlemiştik merakla..
    ***
          Bakın ne diyecem! Hani böyle çok ciddi middi görünümlü kişiler var ya; hani bazan hiç alışık olmadığımız özel görüntüleri falan oluyor, sık olmasa da onları doğal ortamlarında görüp donup! kalıyoruz. Öyle değil mi? Adam bizim sokakta, bir dut ağacının altında, tulumbalı kerpiç duvarlı bir bahçede türkü dinliyor, parmaklarını şıkırdatıp omuzlarını oynatıyor. Yan gözle de çocukluk arkadaşı saz ustası Emin Aldemir'i süzüyor. Adam koskoca Kara Kuvvetleri Komutanı, kapıda belki on tane koruması makam arabasının başında ve o "Kaalk gidelim, Amaan gidelim, sigarayı feneri yak gidelim"i söylüyor.. Yok ya! Bu memleket özlemi filan var ya! Hiç bir şey tanımıyor, makam mevki hiç bir şey tanımıyor vesselam..
    ***
          Emin Aldemir'i bağlamanın göğsüne! Şövalye yüzüklü parmağını tak! tak! tak! vurarak "Estireyim mi, kestireyim mi" çalarken görmeniz lazımdı; ve Vahit Abi'nin babası, Yemenici "koca topçu"nun bu türkü eşliğinde Sümerbank dokumalı çizgili pijamalarıyla dönü dönüverişini komşusunun bahçesinde.. Onu bunu bilmem arkadaş, o zamanlardaki samimiyet, dostluk falan yok artık, sokağın, mahallenin o eski ruhu muhu da kalmamış. Şimdi bunları hatırlayıp yazarken bir kere daha anlıyorum. Her şey yapay, her şey göstermelik, her şey tiyatro.. Va mı bi itirazınız?
    ***
         Kara Kuvvetleri Komutanı Nazmi Karakoç Bolu'ya geldiği zaman mutlaka çarşıya çıkar eski çocukluk arkadaşları ile buluşur hasret giderirmiş. Kardeşi Terzi Şefik ile Esatlar Pasajı'nın yanında Mustafa Pehlivan'ın dükkanının önünde oturup kahve içerler, onu görüp toplanan hemşehrileri ile sohbet edip eski günleri yad ederlermiş. Sabahları en şık askeri üniformasını neşe içinde giyerek ilk uğradığı yer neresiymiş biliyor musunuz? Şimdi yerinde pideci olan, orta Hamam'ın Belediye meydanına bakan dükkanlarından biri; Meyhaneci Çavuş'un dükkanıymış. İnşallah şimdi "Meyhaneci Çavuş da kim?" diye sorup hevesimi kaçırmazsınız..
    ***
         Hiç aksatmadan ilk iş olarak yaptığı bu ziyaretin içkiyle miçkiyle bir alakası yok tabii. Büyük bir özlemle eski arkadaşı Rakıcı Çavuş Emmi'yi görmek içinmiş oraya gidişinin tek sebebi. Her şehrin, her memleketin simge haline gelmiş kişileri, popüler insanları vardır ya, Rakıcı Çavuş Emmi de (Mehmet Koçak) Bolu'da aynen öyle biriydi.. Belediye Meydanı'nda, Orta Hamam'ın tam belediye binasının karşısına denk gelen yerinde küçük izbe bir dükkanda tekel bayiliği yapardı. Onu hep kilotlu pantolonu ve körüklü çizmeleriyle hatırlardık. Bu arada uçlarından burulup mızrak gibi sivriltilmiş pala bıyıklarını da anmadan geçmek olmaz. Canı sıkıldığında hava almak için dükkanının önüne çıkar, sürekli oturmaktan tutulan ayaklarını açmak için çömelip kalkar gibi hareketler yaparak bir aşağı bir yukarı gider gelirdi. Volta atardı..
    ***
         Hatırlayanlar vardır mutlaka; dükkan kapısının girişinde, sinema gişesi gibi bir yerin arkasında otururdu. Ayaküstü uğrayan tek tekçiler bu daracık dükkanın arka kısmında otururlar, kendisi de her zamanki yerinde akşama kadar yavaş yavaş demlenir sohbet ederlerdi.. Eskiden rakı, votka, cin gibi alkollü içkiler şimdiki gibi pek de yaygın tüketilen şeyler değildi. Sağa sola yalpalayarak yürüyen sarhoşların cebinde daha çok gazeteye sarılmış mavi ispirto şişeleri olurdu. Şimdiki ispirtolardan daha kaliteli olmalılar ki; ne kimsenin öldüğünü, ne de kör olduğunu işittik..
    ***
         İçki satan yerlerin önünden geçerken Allah'ım! Nasıl da keskin bir ispirto kokusu yakardı genzinizi. Fukaralığın diz boyu filan değil, boğaza kadar olduğu zamanlardı diyeceğim de aklıma dedem geliyor. O zaman da bunun parayla pulla pek alakası olmadığını düşünüyorum. Dedem Arabacı İsmail Ağa'da içerdi. Hem de ne içmek! Parası yok muydu? Vardı, ama rakı şarap gibi "Müskirat" sıkıntılı savaş yıllarında, Alman Harbi sırasında, piyasada bulunamadığından ispirtoya yönelmişler, sıkıntı geçip paraları da olduğunda artık ondan bir daha vaz geçememişlerdi. Neyse ki arkadaşı "Gamlı firaki" Refik Üstek, Bolu'da Gavurlar Mahallesi'nde rakı fabrikası açtı da; derin bir "Ohh ! çektiler, rakı şişesinde balık oldular. Bolu sokaklarında dedemin yaylı arabasıyla, "Gamlı Firaki" iflas edip fabrikayı kapatana kadar nara ata ata dolaştılar..
    ***
          Siz, bir zamanlar Bolu'lu gençlerin "ferfane" denen gece toplantılarında "Arap ve samud" oyunu oynadıklarını; sonunda kaybeden tarafın "Çatır çatır" ayaz bile olsa bir göl kenarına gittiğini, orada üzerindeki giysileri çıkararak iç donu ile kaldığını ve buz tutmuş gölün üzerindeki kalın buz tabakasını kırdıktan sonra göle dalıp çıktığını duymuş muydunuz?.. Duymadıysanız aha! Şimdi duyun o zaman.. Eğer oyun gece oynanmışsa; göle gidip gelmek zahmetli olacağından mahalle çeşmelerinin, hayratların su dolu yalaklarına girer çıkarlar ve yine koşarak eve dönerlermiş.
    ***
         Siz şimdi bu anlattıklarımı okurken muhtemelen bu adam acaba hangi gölden bahsediyor diye düşünüyorsunuz. Yedigöller'den mi? Abant'tan mı? Buralar hemen bir koşu gidip gelinecek yerler değil ki. Gölköy ve Gölcük ise henüz o tarihte daha icat edilmedikleri için olamazlar. Peki o zaman hangi göl olabilir burası ? Derinliğinden dolayı koyu mavi görünümündeki bu gölün kenarına da zaten pek yanaşılamazmış. Mazallah ayağın bir kayarsa "cumburlop" gölün dibindeymişsin. Bir gün acayip bir şey olmuş, sabahtan beri havada dolaşan Türk Hava Kurumu'na ait pervaneli kocaman bir uçak aniden Karaçayır'a iniş yapmak istemiş. Çayırda otlayan inek, manda, öküz, at, eşek ne kadar hayvan varsa ürküp sağa sola kaçışmaya başlamışlar. Üstüne üstlük bu hayvanlardan çoğu da kaçarken Karaçayır Gölü'ne düşüp boğulmuş ve telef olmuşlar. İnanmadınız mı ? Pek inandırıcı gelmedi mi anlattıklarım? İnanmadıysanız araştırın o zaman meşhur Karaçayır Gölü'nü..
    ***
           Biz yaşımız itibarı ile o zamanlarda olup bitenleri bilemeyeceğimizden Bolu'nun yakın tarihi ile ilgili bazı şeyleri sadece anlatılanlardan öğreniyoruz.. "1947 veya 1948 yılıydı zannederim!" diyor o günleri yaşayan bir abimiz "çok yağmur yağmıştı, şimdiki itfaiyenin olduğu yerde olan göl kabarmıştı. Allah rahmet eylesin mekanı nur olsun Aykut Hitit ve ben Aykutlar'ın evinden ekmek teknesini kaptığımız gibi göle gittik ve tekneyle gölde gezdik oynadık!.. Böyle anlatıyor Atilla abi, Atilla Önal abi. Şaka gibi ama değil mi?. Keşke şimdi olsaydı diyorum. Çevre düzenlemesi yapar, içine rengarenk yelkenlileri doldururduk, sörf yapardık.. Kimbilir! Belki yoğurt bile çalardık..
    Hoşça kalın..
                                                                            Erdoğan Mühürcüoğlu
    • köprü18 Ağustos 2013 . 10:43

      bu yazıda tarih var.kültür var.güzelim memleketlmden hatırlatmalar var.heyecan var.düşündüren bölümler ve güldüren bölümler var. daha ne olsun.
    • nr18 Ağustos 2013 . 01:21

      Yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum.Bolu'dan ve tarihinden söz etmeniz çok güzel.bir zamanlar birilerinin yürüdüğü yolları,yaşadığı evleri,tanık olduğu olayları birebir yaşıyor görüyor hissediyor gibiyim.Var olun,elleriniz dert görmesin.
    • md17 Ağustos 2013 . 17:41

      Rahmetli Babam; stadyumun olduğu yerde dombayların otladığını, Gölyüzü ve Kültür mahallelerinde ekmek tekneleri ile kürek çektiklerini anlatırdı. gölyüzü mahallesininde ismi sanırım buradaki gölden gelmekte.
    • qwerty17 Ağustos 2013 . 15:44

      birkaç beğeni dışında çok yorum olmuyor Erdoğan Mühürcüoğlu'nun yazılarına, aman ilgilenilmediği sanılıp son verilmesin bu yazılara. hepsini okuyorum ama ilk defa yorum yazıyorum. benim gibi çok kişi vardır. tartışmaya açık yazılar değil ne de olsa. yorum olmaması normal :) keyifle okuyorum. daha bir tane sıkıldığım yazı olmadı. bi sonrakini merakla bekliyorum hep.

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak