Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Meral Hanım.. Leylekler.. Hamit Çavuş..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    31 Mart 2014

            "Ulan ne tatava yaptınız be" vallahi sizin yüzünüzden asabımız bozuldu, anti depresan'ları çifter çifter yuttuk.. Hayır olup bitenleri anlamakta da zorlanmaya başladım ben.. Herkes mi öyle bilmiyorum ama ben bu sıralar bi tuhaf olmaya başladım.. Rahmetli Azer Bülbül gibi titremeye falan bile başladım konuşurken.. Bu kadar da olur mu.. Allah'tan internet diye bir şey var da, kaçıp sığınıyorsun sayfanın birine.. Çıkıp kapının önüne bir nutuk atayım diyorum, belki rahatlarım; komşular korkutuyor ! "aman !" diyorlar "yapma ! hapise mapise atarlar.." Biliyorlar nasıl bir nutuk atacam..!

             Armudu dalında pazar eylediim,
             Kaşına gözüne nazar eyledim Karam, eyleedim Karam..
             Seksen şeftaliyi pazar eyledim, yanılıp ta yüz almışım karam,
             Bilemem Karam, bileeemem Karam aman aman
             Bileeeemem vay vaaaay ..!
              teyyttt teyyyt teyyyt..!
    ***

             Leylekler..
             Osmanlı zamanında İstanbul'a gelen tarihçi Elisee Recus ülkesine döndükten sonra 'bi acaip insanlar şu Türkler' demiş 'bize onları hep barbar olarak anlatmışlardı ama, birçok köyde eşeklerin haftada iki gün izinli sayıldığını görünce onları yanlış tanıdığımızı anladım, Bir de Türklerle Rumların karışık yaşadığı köylerde , bir evin kime ait olduğunu anlamanız için evin çatısına bakmanız yeterliymiş, eğer bir evin bacasında leylek yuva yapmışsa, o ev Türk eviymiş.. buna da çok şaşırdım' demiş..
    ***
          Bir de yazar Pierre Loti'nin notları var, o da Eyüp Camisi'nin bahçesinde 'Leylek Hastanesi' olduğunu göç edemeyecek kadar hasta olan leyleklerin burada bakıldığını anlatıyor.. Bursa'daki bir çarşı'da da kanadı, bacağı kırık leylekler, Alzhaymer ! olmuş kargaların bakıldığı düşkünler yurdu varmış.. Rakı içip kafayı bulan maymun görmüştüm, çevresine posta koyan, nara atan falan ama; 'Alzheimerli bunak bir karga' nasıl olur merak ettim doğrusu.. Bolu'da çatısında tek bacak üzerinde durup etrafı seyreden ve ara sıra gagalarını birbirine vurarak takır takır sesler çıkaran leylekli evler vardı.. En meşhuru da Karaçayır'da olanıydı galiba.. 'Hacı leylek' diye de unvanları vardı bunların..

             Meral Hanım..
             Seçim sonuçlarından bunalınca dolaştığım internet sayfaları arasında 'Ben ilkokulu bacasına leylekler konan bir okulda, Bolu Gazi Paşa İlkokulu'nda okudum' diye başlayan bir yazıya rastladım dün akşam.. İlk satırlar böyle başlamamış olsaydı dikkatimi çekmez geçip giderdim belki.. Ve şöyle devam ediyor yazısında Meral hanım; 'Ben memur bir babanın üç çocuğundan biriyim.. Bolu'da bir kira evinde, üç çocuğuna da üniversite tahsili sağlayabildi benim babam.. Bir ülkede eğer eğitim istikrarlı değilse, hiçbir şey istikrarlı değildir.. Ben, en kaliteli özel okullarda bile alınamayacak kadar kaliteli bir eğitimi Bolu Lisesi'nde aldım..
    ***
            'Devletin sağladığı olanaklarla okudum Bolu Lisesi'nde.. Müzik odamızda piyano çalıp dinler, resim odamızda yağlı boya resimler yapardık.. Gösteri salonumuz bile vardı.. Bolu'ya yayın yapan bir radyosu vardı lisemizin.. Ben orada öyküler seslendirdim.. Fizik ve kimya laboratuvarlarımız vardı.. Edebiyat mezunu olmama rağmen, bugün bile Faraday Kafesi'ni, Magdeburg kürelerini hiç unutmadım.. Bolu Lisesi'nde her şeyi o kadar nitelikli ve görerek öğrendik ki, yıllar sonra kendi oğluma fen dersi çalıştırabildim bu okuldan aldığım eğitimle..
    ***
           'Memur bir babanın ve ev kadını ama yaratıcı bir annenin kızıyım.. Yaratıcıydı, buz gibi soğuk Bolu gecelerinde ondan çok masal dinledim.. 'Anne ne olur bir şeyler anlat' diye yalvarırdık.. Ben hep annemin eskileriyle büyüdüm.. Kendi giysilerinden bana çok güzel giysiler dikerdi.. Küçücük olanaklarımızla bize güzel bir dünya sundu.. Babam memur maaşından her ay bir kitap alır getirirdi .. Okumayı öğrenince ilk okuduğum şey Hürriyet Gazetesi'ndeki 'Fatoş-Basri' dizisi oldu.. Yazmayı da denedim.. Bolu'da ortaokul sıralarında iken, Hürriyet'e küçük öyküler gönderirdim.. O yaşımda iyi bir cesaretim varmış..'
    ***
          Meral Hanım'ın anlattıkları aslında çok uzun.. Fark etmişsinizdir; ben biraz toparlayarak, özetlemeye çalıştım.. Türkan Saylan'la Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Darphane'deki küçük bir apartman dairesindeki ofisinde tanıştığı ilk günü ve onunla birlikte geçen yirmi yılı da anlatmış bu söyleşide..
    ***

           Hamit Çavuş
           Şimdi işler değişti, işler bi başka oldu şimdi.. Adam toplamış başına kıraathanede 8-10 kişiyi; anlatıyor da anlatıyor; Bir askerlik yapmış ki adam, korku filmi gibi! Şöyle alarm çalmış, böyle siper kazmış; anlata anlata bitiremiyor, çevresindekiler heyecanla onun kahramanlık öyküsünü dinliyorlar.. Öyle bir askerlik anısı ki, dinlerken gaza gelip Heredot Cevdet'in 'Ölü' lakaplı berberi gibi cinnet geçirip 'Allaaaahh! diye bağıracaksın..
    ***
           Sonradan bir öğreniyorsun ki, adam Burdur'da bedelli askerlik yapmış.. Herif topu topu on beş gün askerlik yapmış; öyle bir anlatıyor ki sanki Yunan'ı İzmir'de denize döken kendisi.. Ulan on beş gün bu be.. 'patates soyma sırası' bile gelmez adama on beş günde.. Ekmek teknesinde Hasan Kaçan'ın oynadığı karakter vardı.. Kahvede, Heredot Cevdet herkesi ağzına baktıran hikayeler anlatırdı.. Bu da oradaki gibi heyecanlı heyecanlı anlatıyor on beş günlük bedelli askerliğini..
    ***
           Gerçekten de öyle bir kahve olsaydı keşke Bolu'da.. Heredot Cevdet'in dizisindeki gibi bir kahve.. 'Emniyet Kıraathanesi gibi, Sabır'ın ki gibi, 'Hacı beş para'nın ki gibi mesela, veya Eşekçi Nurettin'in 'Horozcular kahvesi' gibi.. Heredot Cevdet Eşekçi Nurettin'in 'Horozcular kahvesi'ne "Selamünaleyküm kahve milletinin insanları" diyerek girseydi tespihini sallayarak..
    ***
           Toplansaydık Heredot'un başına "bu şeytan şerefsizi" deseydi, "Sezar abimiz" deseydi.. Biz de 'baba büyüksün !' deseydik.. Ve anlattığı hikayenin arasında aşka gelen 'Allahh ! diye nara atan 'ölü' lakaplı berber yerine, bizim 'Islıkçı Erkan' olsaydı.. Heredot Cevdet kalksa gelse Erkan'ın yanına ve alnına bir öpücük kondursaydı.. 'Ammaaan sabahlar olmasınn ! deseydi.. Neyse biz 'bekleme yapmayalım ! devam edelim..
    ***
            Ne hikayeler var duymadığımız.. On dokuz yaşında tıfıl bir delikanlı iken çanakkale'de İngilizlere esir düşen, 'Burma' (myammar) daki esir kampından kaçarak kurtulan Hamit Çavuş'un hikayesi de bunlardan.. Esir kampından kaçtıktan sonra, ha orası, ha burası derken kendini Çin'de bulmuş Hamit Çavuş.. Bu bilmem kaç milyarlık memlekette elleri ceplerinde dolaşan bir garip Bolulu Hamit Çavuş.. Çin'de bir süre kaldıktan sonra; 'sen' demişler 'hiç buralarda dolanıp durma, şu gördüğün sınırlar Türkmenistan'a ait, oraya geç; hiç değilse dilinden anlarlar, bi çare bulurlar sana..' Geçiş o geçiş.. Tam 46 yıl sürmüş buradaki yaşamı.. Orada evlenmiş çoluk çocuğa karışmış..
    ***
          Çocuklarına hep doğduğu toprakları anlatmış; özlediği, hasretini çektiği memleketini.. Çocukları akıllı çıkmış ! İyi okullarda okumuşlar.. Hatta içlerinden biri bir ülkeye büyük elçi olarak atanmış.. Hamit Çavuş'a bir pasaport çıkartıp 'hani sen bize hep anlatırdın, doğduğum yer Bolu derdin, Türkiye derdin.. Hadi al bu pasaportu git ! dilediğince gez dolaş hasret gider demişler.. Hamit amca pasaportu koyduğu gibi cebine, atlamış Türkiye'ye giden teyyarenin birine..
    ****
            Günlerden bir gün Alpağut Köyü'ne yabancı bir adam gelmiş.. Bir evin karşısında duruyor hem bakıyor hem de 'Hey gidi günler hey' çekiyormuş içinden.. Kapıya çıkan ev sahibi kadın merakla; "Hayırdır!" demiş, birine mi bakmıştınız? 'Evet' demiş yabancı 'bir zamanlar burada Hamit diye bir arkadaş oturuyordu ona bakmıştım..'
    ***
         Ohoooo ! demiş ev sahibi 'Hamit öleli yıllar oldu, neredeyse geri gelecek.. Kimse kalmadı onlardan, hepsi de sizlere ömür, bir tek ben kaldım.. "Ee, demiş yabancı; 'küçük bir de kız çocuğu vardı bu evde, ismi de Hacer miydi neydi..? Bütün gün şu ceviz'in altında oynarlardı abisiyle, o da mı yok, o da mı gitti..?" Kadın bakakalmış yabancının gözlerine, küçük bir çığlık attıktan sonra bir adım sendelemiş ve "Abii !" diye bir çığlık sesi duyulmuş köyde.. "Abi ! sen misin? Hamit abi sen mi geldinnn..!"
    ***
          Bir de bizim Ali Amcamız vardı hatırladınız mı? Kavga mavga duymasın, hiç anlamaz ikinci kattan atlayarak dalardı kavganın ortasına.. Bizim çıkmaz sokak sakinleri iyi bilirler.. O da aynı yukarıda anlattığım hikayedeki gibi İngilizlere esir düşmüş bir Osmanlı askeriydi.. Arka sokağımızda, kocaman kanatlı kapıları olan üç katlı evde otururlardı.. Birinci dünya savaşına da katılmış, İngilizlere defalarca esir düşmüş, onların elinden kaçarak kurtulabilmiş biriydi.. Çizgili pijamalarıyla çıktığı kapısının önünde biz mahalle çocuklarını başına toplar, savaş anılarını sanki yeniden yaşıyormuşçasına sesi titreyerek anlatırdı.. Biz çocukların halini bir görmeliydiniz.. Onu, heyecanla, korkuyla dinlerdik..
    ***
          'İngiliz, İngiliz, İngiliz' dedikçe, 'şöyle yaptı, böyle yaptı' diye anlattıkça, çocuk aklımızla İngiliz'in kötü kalpli bir kişi, bir yaratık olduğunu zannederdik.. Tenha yerlerde oynamaz, akşam oldu mu hayrat sokağından geçemezdik.. Hayrattan aniden bir İngiliz askeri fırlayacak ve bizi esir alacak zannederdik.. Rahmetler olsun hepsine de.. Seçim yorgunuyuz, burada bitirelim..
            Hoşça kalın arkadaşlar..
     

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Çalışmak, neşeli olmak, çeneyi sıkı tutmak, işte sana başarı.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak