Ruhi.. Sarı Vosvos.. Şalvar..

     Ruhi.. Sarı Vosvos.. Şalvar..
       Ne çok ölüm haberi aldık şu sıra yav.. Geçen gün de Ruhi'nin haberi geldi telefonla.. Telefonda ölüm haberi almak.. Önce tepkisiz kalıyorsun, sonra şaka olabileceğine inandırıyorsun kendini.. Biri "Şaka lan şaka" desin diye bekliyorsun..
* * *
      Ölen, bir de aynı şehri, aynı sokağı, aynı sınıfı paylaştığın biriyse eğer; ölüm senin için de uzakta değil artık, bunu anlıyorsun.. Bir film repliğinde vardı galiba; 'Bazen bir fotoğraf çıkar karşına' diyordu adam ve sen binlerce şey hissedersin.."
* * *
       Ürkek, kara kuru, püf desen uçacak çocuklarıydık şehrin.. Bir siyah önlük, bir beyaz yaka.. Elimizde tahta çantalar, içinde fasulye torbası.. Ne problemler çözüldü o fasulyelerle, ne geometrik şekiller çizildi.. 
* * *
       Ne Televizyon, ne Bilgisayar hatta ne de Radyo.. Bir şehir sinemasının önü vardı takıldığımız, bir de Ziya Şenocak'ın kiralık kitap veren dükkanı.. Teksas, Tommiks'le başlayıp 'Fırıncının Kızı' serisine terfi ettiğimiz.. Ergenlik dönemi hikayelerine..
* * *
        Önümde panayırda çekilmiş bir fotoğraf.. Polislerin fellik fellik Hasan Duman'ı aradıkları geceye ait.. Faytonlar var fotoğrafta, karpuz sergileri var, çanak çömlekçiler var.. Bir de siyah şavrole ile Emin Akman'ın sarı Vosvos'u.. Rahmetli İsmet, Ruhi, Necdet ve Sabri'nin 'Bir liseli esmer kız' uğruna İzmir'e firar ettikleri araba.. İçlerinden birinin Kapalı Spor Salonundaki voleybol turnuvasinda görüp aşık olduğu kızın peşine takılıp yollara düşmeleri hadisesi.. Ruhi Özbay, İsmet Akman, Necdet Aşkan, İmamdurak Sabri..
* * *
       Baba Emin Akman' ın sarı vosvos'unu kaçırıp ite ite karaçayıra götürmeleri var önce, Şaban Dura'yı bulup arabayı çalıştırması için yardım istemeleri.. Bir de silahını beline takıp bunların peşinden koşan Emin amca.. Rahmetli Cihan Kaya (joe) yalvarıp yakarmasa; 'Bu sefer vuracak' bu çocuğu, 'yetti imana cana..
* * *
       'Bir liseli esmer kız' Bolu'daki voleybol turnuvasına katılan bir takımın en güzel oyuncularından biri.. Aleko Bacanos'un şarkısındaki gibi; 'Bir afet-i yektayı emel..'
*
     Öyle bir afet-i yektayı emelsin meleğim, 
     Bakamam gözlerine çünki erir göz bebeğim.. (amma coştuk)
* * *
      Önce arabanın sessizce, iteleyerek Karaçayır'a götürülmesi var, sonra düz kontakla çalıştırılıp yönünün İzmire çevrilmesi.. Sonra? 'Sonrası Louis de Funes'in 'Daldaki Otomobil' filmi gibi.. O filmi aratmayan sahnelerle dolu..
* * *
      Benzinin bitip yarı yolda kalmaları, ters yola girip polisi, jandarmayı peşlerine takmaları, paralar suyunu çekince Turgutlu'ya; Emin Akman'ın bir tarihte müdürü olduğu banka'ya gidip yardım istemeleri.. 
* * *
      Her doğan mutlaka ölecek bunu biliyoruz, doğmak kadar ölmek de doğal bir süreç amenna ! Ama keşke Necip Fazıl'ın şiirindeki gibi oluverseydi bütün ölümler.. Çocuksu bir sevincin vesilesi oluverseydi..
*
     O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
     Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
     Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
     Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var..!
* * *
ŞALVAR..
       Bir kapak resmi yaptık başımıza iş aldık.. Hem başımıza iş aldık hem de bir yaşımıza daha girdik.. Adam benim kapak fotoğrafıma takmış.. 'Fotoğrafın altına iki satır da bir şey yazsaydın bari' diyor.. Protokol tribününün önünde şalvarının düşüp 'Adem Baba' gibi kaldığını da ekleseydin..'
* * *
      Şimdi ne dersin bu adama? 'Ya, arkadaş kusura bakma ama' dedim 'Bu yaptığın hiç hoş değil.. 'Tamam böyle bir şey yaşandı ama, ben yazdım zaten bunu..'Parfümün dansı' başlığıyla yazdım.. Kimse sormadan hem de, durup dururken yazdım.. 
* * *
      'Başımda, her adımda kulaklarıma kadar inen kavuk' dedim, 'Önümü göremeyip kaldırıma çıktığımda kolumdan çekip sıraya sokan Fethiye hoca'nım' dedim. 'Orduların pek bir yaman ! derken düşüp ayaklarıma dolanan şalvar' dedim.. Yazdım yani..
* * *
      Eleştiriye eyvallah ama 'şalvar düştü, don tuman indi aşağı' dersen olmaz.. Zilleri önüme tutarak yürümüşüm.. Çocuğuz o zaman yav çocuk! Sen çocukken önüne hamam tası tutup dolaşmadın mı Ilıca'da..?
* * *
      Şaka yapmış.. Yazıklar olsun! Böyle eşşek şakası mı olur ya! Adam hem Akpınar' dan, hem Almanya'dan hem de Isparta'dan asker arkadaşım çıktı.. Dinamo Bükreş Boluspor maçı deyince çaktım numarayı.. Romanya'da 3-1 yenildiğimiz Dinamo Bükreş maçında beraberdik.. Şimdi milli takımı çalıştıran Lucescu'dan da bir gol yediydik hatta..
* * *
      'Bolu ve Mehter ile ilgili acaip bilgiler paylaşıldı' diyor 'Onun için aradım seni..'Faruk Sümer hocanın 'Oğuzlar' adlı kitabı varmış, onu bul' diyor, 'Türk Halk Çalgıları' isimli yabancı bir dergi varmış, onu da ara ! "Baş üstüne" dedim; 'Emriniz olur..!
* * *
      'Mehter' in ilk çıkış yerinin Bolu olduğundan, Bolu mehter'inin Kırkpınar'da yaptığı gösterilerden falan bahsetti.. Kültür Bakanlığından gelen bir heyetin Yakabayat köyünden Kemal Alay, Merkeşler'den Halil ve Cemal Seçkiner ile yaptığı görüşmelerden.. Çok enteresan ama bu üç kişi de gerçekten Bolu Mehterinde yer aldıklarını söylemişler.. Başlarken; 'Bir yaşıma daha girdim' demem ondan..
* * *
      Bizde iş yok yav! Bizde satış yok.. Reklamımızı yapamıyoruz biz.. Bakıyorum her şehir bir ünvan kapmış kendine ve her şehir kendini bir şeyle özdeşleştirmiş..
* * *
      Madem en eski ve en hakiki mehter benim, çıkarım ortaya 'Vakt-i süruru sefa' diyerek atarım kendimi Anıt Parka di mi? Sarı yemenileri çekerim ayağıma; 'Ceddin deden, neslin baban' diye diye yürürüm İzzet Baysal'da.. 
** *
     Neyse.. 
     Bilgisayar yine arızalı, cep telefonuyla ve dolma gibi parmaklarla da anca bu kadar oldu..

      Erdoğan Mühürcüoğlu (11.12. 2017)