BolununSesi; Halkın Gazetesi

Bandırma Vapuru.. Hükümet Konağı’nda cinayet..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Bandırma Vapuru.. Hükümet Konağı’nda cinayet..
    19 Mayıs 2019

         Bandırma Vapuru.. Hükümet Konağı’nda cinayet..

         ''Güzel kardeşim'' dedim ''Bak! olmuyor böyle.. Her yazıdan sonra arıyorsun.. Tamam ara ama, üslubuna da biraz dikkat et.. Gecen yıl da aynı muhabbeti yaptık seninle.. Ne demişim ben? 'Taa işin başında bile varız' demişim, M. Kemal Paşa'yı Samsun'a çıkaran 'Bandırma' Vapuru'nda bile varız.. Neresi yanlış bunun? Kaptan Kayserili Ismail Hakkı Bey'in seyir defterinden bu bilgiler.. Bandırma' Vapuru'nda 23 subay ve 25 Asker var ve bu askerlerden üçü Bolulu.. İsimleri de Mehmet, Durmuş ve Nuri.. Nokta..!

    * * *

           9 Eylül'de İzmir'de Türk Bayrağı çekilirken bile varız ! Bayrağı göndere çeken Yüzbaşının üç askeri de Bolu'lu.. Yüzbaşının bizimkileri çok sevmesi, evine yemeğe götürmesi var.. Annesinin; ''Ben bu çocukları çok sevdim Şerafettin'' demesi, ''Bunlara sahip çık, gözünün önünden ayırma..!

    * * *

          Mustafa Kemal Paşa'nın atını tedavi edip ayağa kaldıran da bu askerlerden biri; Mustafa Ören.. Komutan; 'İçinizde 'Beygirlerden anlayan var mı?” deyince Mustafa dayı parmak kaldırmış; 'Ben anlarım!” demiş.. Askere gitmeden önce de beygirlerle haşır neşirmiş zaten.. Nalbantlığı var, baytarlığı var.. Atatürk’ün hasta atını 'şipirt' diye ayağa kaldırınca hediye olarak bir takım elbise kapmış Mustafa Kemal Paşa'dan..

    * * *

          Bunu hep söylüyorum.. Köroğlu'ndan tut, Bolu Dağı’nı mesken tutmuş eşkiyalarımıza kadar bir kovboy tarafımız var bizim.. John Wayne bile dünyanın öbür ucundan; ''Köroğlu Benim Üstadımdır'' demiş..“Dünyanın en büyük süvarisi o'' demiş, ''Dağların atlı bekçisi'' demiş.. Kendisi ile söyleşi yapan Hikmet Ferudun Es’e evindeki Köroğlu kitaplarından birini hediye etmiş..

    * * *

          Azmi Beyler'den Bolu Beyi Tevfik Efendi var mesela.. Onun midilli atıyla bir geçişi varmış kapalı hal binasından; aklın durur.. Başında arkaya ittiği kasket, kulağının kenarında cigara.. Bir elinde dizginler diğer elinde kamçı.. Görsen, Vahşi Batı'nın efsane kovboylarından biri geçiyor zannedersin.. Gerçi at çok küçük, Midilli.. Ayaklar da yere değiyor haliyle ama olsun..

    * * *

          Gülez Sokağı'nda süvari pantolonlu, körüklü çizmeli Atıf efendi.. Onun her sabah evinin önündeki çeşmenin oluk taşından atına bindiğini ve nal sesleri arasında Arnavut kaldırımlı sokaklardan geçtiğini anlatırlar.. Hitit Sokaktaki 'Boklu Çeşme'den ıslık çala çala atına su içirdiğini..

    * * *

           Eşkiya Tıygır var Bolu Dağı’nda.. Seben'li Yüzbaşı var, Arnavut Bahtiyar var, Hakkı Çavuş var.. Bolu Sultanisi Müdürü Şeref Bey ile Mal Müdürü Reşat Bey'i Bolu Dağı’nda bir ağaca bağlayıp ateşe vermeleri var ki, böyle bir vahşeti, en absürt kovboy filmlerinde bile bulamazsın ..

    * * *

          Suçluların yakalanıp Tuz Pazarı'nda alelacele, idam edilmeleri de kovboy filmlerini aratmayacak cinsten zaten.. Her şey tamam, bir tek boy ölçüsü almaya çalışan tabutçu' eksik meydanda..

    * * *

           Tuz pazarı, eski Gazipaşa okulunun karşısı oluyor.. Şehir sinemasının arkası yani.. Eskiden çok güzel bir park varmış orada.. Biz otobüs yazıhaneleri yapıldıktan sonraki haliyle hatırlıyoruz.. Kahya İlker'in; 'Hadiii Ankıraaa, Ankıraaa, Ankııraa..! diyerek müşteri toplamaya çalıştığı zamanları..

    * * *

           Geçen gün bestekar Özcan Korkut'un ''Bebek Anne'' adlı kitabından bahsetmiştim.. Ailece ağır kış şartları altında Bolu'da yaşadıkları 1944 depreminden.. Meğer bir kaç yazar daha varmış aynı depremi benzer cümlelerle anlatan..

    * * *

           Prof. Dr. Halis Duman mesela.. ''Anılarım'' adlı kitabında; ''25 Şubat 1944 gecesi otobüsle geldiğim Bolu karlar altında ve karanlıklar içindeydi' diyor.. ''Caddeler sokaklar deprem çadırlarıyla doluydu, önümüzü göremiyorduk karanlıktan..

    * * *

           Erdal Öz de ''Unutulmaz Bir Atlı'' adlı kitabında Ağır Ceza Reisi olarak atanan babası ile geldikleri şehri anlatırken; ''Bolu, korkunç bir deprem geçirmişti'' diyor.. ''Bombalanmış gibiydi adeta şehir.. Babamın görev yapacağı adliye binası bile yerle bir olmuştu..''

    * * *

          Anılarının arasında Annesi Mehcure Hanım’ın yaptığı kızak ve o kızakla yokuş aşağı rüzgarla yarışarak kaydığı günler de var.. Evde kocaman ayaklarına geçirdiği siyah terlikleri ve düz mavi pijamasıyla anımsadığı dayısı da.. Kül rengi fötr şapkası ve uzun boyuyla James Stewart'a benzettiği..

    * * *

           Can sıkıntısından Adliye Binasının olduğu yere gittiğini anlatıyor Erdal bey anılarının devamında.. Etrafa saçılmış resmi evrakların üzerindeki pulları topladığını, posta pulu zannedip özenle sakladığı pulların, kimsenin işine yaramayan harç pulları olduğunu çok sonra öğrendiğini..

    * * *

          VE HÜKÜMET KONAĞINDA CİNAYET..

           Erdal Öz'ün Adliye binasının yıkıntıları arasından topladığı pullar, babaannemden dinlediğim bir cinayet vardı, onu hatırlattı bana.. Örneğine ancak korku filmlerinde rastlayabileceğimiz türden bir cinayeti..

    * * *

           1917 de Balkan muhaciri olarak geldikleri Bolu'da eşi Jandarma üsteğmeni Hulusi efendi şehit olup Babaannem iki çocuğuyla ortada kalınca vilayet binasında hademelik işi vermişler babaanneme...

    * * *

           Babaannem her sabah etekleri karları süpüre süpüre Hükümet Konağı'na gidiyor, konağın kanatlı kapılarını açtıktan sonra üst kata çıkıp bekçi efendiye geldiğini haber veriyormuş.. Bekçi efendi, namazında niyazında, hoş sohbet bir adammış.. Gece sabaha kadar binanın içinde bir iki tur atan, pencere kenarındaki koltuğuna oturup geleni geçeni seyrederek sabahı eden..

    * * *

          Bir sabah Hükümet Konağı'nın kapılarını açıp üst kata çıkan babaannem her zamanki yerinde oturan bekçi efendiye; selam vermiş.. Selam vermiş ama cevap alamayınca işkillenip yanına gitmiş ve arkasından dürtmüş "bekçi efendi, bekçi efendi..!

    * * *

           Arkasından dürtmesiyle başı bir yana, gövdesi başka bir yana yuvarlanmış bekçi efendinin.. Babaannem de korkudan olduğu yere yığılmış.. Neyse uzatmayalım.. Epey zaman sonra 20'nci Piyade Alayı'ndan iki askeri tutuklamışlar bu işin sorumlusu olarak.. Onlar da suçlarını hemen itiraf etmişler..

    * * *

           Vilayet binasının veznesine zaman zaman torbalarla para geldiğini gören iki asker, o gün de iki torba para geldiğini görünce arka kapıdan binaya girip torbaları aramaya başlamışlar.. Katlardan birinde bekçi ile karşılaşınca da yaşlı adamı vahşice öldürüp -dışarıdan anlaşılmasın diye- pencere kenarındaki yerine oturtup kaçmışlar.. Torbalar birkaç gün sonra, içindekilerle birlikte Karaçayır çöplüğünde bulunmuş..

    * * *

           Bir süre sonra hayatlarının en büyük hatasını yaptıklarını anlamış o iki asker.. O gün gelen çuvallarda bu defa para değil, sadece resmi evraklarda kullanılan pullar olduğunu görmenin şaşkınlığını yaşamışlar..

    * * *

            Rahmetli Adnan Koçlu Bekçi efendinin kim olduğunu, hangi mahallede oturduğunu söylemişti bir tarihte.. Keşke hatırlayabilseydim..

                                     Hoşça kalın.. (19.05.2019)

                                                                                 Erdoğan Mühürcüoğlu 

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak