Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Heykel.. Tavla.. Biletçi.. Kuytak..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    12 Ocak 2015

           'Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz film gibi biraz' diyor ya Kayahan; düşündüm de, Düzce'lilerle birlikte başladık biz bu futbol işlerine.. Biz yendik Düzcelileri, sonra onlar bizi yendi.. Efsane topçular vardı.. Hem onlarda vardı, hem de bizde.. Bizde Köse İsmailler, Cahit Sinanlar, onlarda Şahaplar, Boncuk Ömerler.. Yandan bir saldırı gelirdi, anında karşılık verirdik sıcağı sıcağına.. Küfür yok muydu? Vardı, Kavga yok muydu? O da vardı.. Ama başka türlüydü, çok amatörce, çok masum.. Sonra 'gerçekçi olalım beyler' günlerine geldik.. 'Bazan onlar kazanacak bazen de biz' günlerine..
    ***
            Önce Altan Doyran'ı, Türkay Abi'yi, Avlacıoğlu'nu, Bilgihan'ı, Cahit Sinan'ı yolcu ettik Büyük Cami'nin önünden.. Sonra diğerlerini.. Hatta daha da gençlerini.. Güle güle gidin dedik, selametle gidin.. Daha önce gidenlere selam söyleyin kucak dolusu.. Bakın aklıma ne geldi; Bir tek vefa nedir onu bilemedik biz.. Herhangi bir parkın köşesine, bir Edip Bey'in, bir Hasan'ın, bir Deli Ömer'in, bir Ali'nin küçük bir büstünü olsun koyamadık.. Bursalılar yapmış bunu.. Deli Ayten'in heykelini dikmişler şehrin tam göbeğine.. Başkanları 'bu şehrin sembollerinden biri" demiş deli Ayten için.. 'zengindi fakirdi, bilmem neydi hiç anlamam' demiş 'Bu heykel buraya dikilecek, o kadar..! Yazıyı bitirdikten sonra bakacam bulursam koyarım buraya heykelin fotoğrafını..
    ***

           TAVLA..
           Ertuğrul Sun'un bakkal dükkanının üstünde trafik dairesi vardı hatırlayan var mı?.. Gıcırtılı merdivenlerle çıkılan bir yerdi orası.. Bir trafik polisi vardı orada, pala bıyıklı, deri montlu.. Uçları yanık fındık kabuğuyla özenle burulmuş bıyıklar.. Rasathanenin depremleri kaydeden ibresi gibi sivri uçları titremeye başladı mı uzak duracaktın.. Ehliyeti manav Rasim'den alamazsan, oradan alıyordun, hahahaha..! O zamanların çok meşhur bir esprisiydi bu.. Hata yapan şoföre 'Ehliyeti Rasim'den mi aldın? diye takılmak modaydı o sıralar..
    ***
           Emin değilim ama Bolu'da ilk ehliyet alanların başında Üzeyir usta geliyorsa, peşinden Ovabaşlıların Mustafa amca da geliyordur.. Hani anlatmıştım; adam tavla oynuyor kapı alırken kırdığı taşı 'Al bunu perdüsene düğme yaparsın' diye uzatıyordu rakibine.. "İşkodra Selanik hadi yavrum kemik!" diye başının üzerinde çevirip öyle sallıyordu zarları.. Bir de "Agop, kirkor, salamon" diye pulları toplayanlar vardı, rahmetli Bedri Belen mesela.. Dudağında sigara, dumandan yanmasın diye tek gözü kapalı.. Gerçi Ovabaşlı değildi o, Ovabaşlıların damadıydı diye düzeltme yapmıştı geçenlerde Mehmet abi..
    ***
            Bir de kapı alma isimleri varmış tavlada; duymamıştım.. Zeki Müren Kapısı, Yıldo Kapısı, Mahmut Tuncer Kapısı, Kadir İnanır Kapısı, Fatih Ürek Kapısı, Kuşum Aydın Kapısı.. Kapıların en babası da Süleyman Demirel Kapısıymış.. Kapıların hangi zarlarla alındığını yazmak isterdim doğrusu.. Ama çok uzar, içinden çıkamayız.. Daha Mehmet (Başaygün) abiyi yazacaktım bugün.. Mısır'dan gelen transfer teklifini.. Çil çil dolarları kabul etmeyişini.. Ama bugün yazamayacağız bunu, sığdıramıyacaz..

          BİLETÇİ..
          Panayırın son günleri, Yağmur yağdı yağacak.. Sirk gösterileri yapılan çadırın önündeyim.. Nasıl başladığını tam hatırlamıyorum ama biletçiyle sıcak bir sohbetin içindeyiz.. Çok enteresan bi adam, lafa tutuyor, ilginç şeyler anlatıyor bana.. 'Cüzdanından çıkarttığı fotoğrafları falan gösteriyor.. Yanındaki kız da bir yerden tanıdık gibi sanki.. 'Ne gitmesi ya! falan diyor bana; 'konuşuyoruz şunun şurasında..' Karaçayır'da çok yalnız kalmış belli.. Epey zaman sonra, babası Sadettin Erbil'in fotoğraflarını gösteren 'küçük suratlı adamın M. Ali Erbil, Yanındaki kızın da Çiğdem Tunç olduğunu anlıyorum..
    ***
            Aslında meşhur adamların kim olduğunu bilmeden sohbet etmek müthiş bir şey.. Yani o kişinin kim olduğunu sonradan öğrenmek.. Bir arkadaşın oğlu otobanda arabası bozulan Türk vatandaşını kapının önüne getirince demediğimizi bırakmamıştık.. Hem babası hem de ben.. Ohooo demiştik 'sen her arabası bozulanı peşine takar getirirsen; yandık..!
    ***
           Adam da konuşkan biri çıktı.. 'Hadi be yeme bizi şimdi' dediğimi hatırlıyorum, 'biz de anlarız az çok futboldan' dediğimi.. Ama bir süre sonra anlattıklarından işkillenip yüzüne dikkatle bakarak 'Abi sen Bülent Eken'misin yoksa..! demiştim.. Milli takımın antrenörü Bülent Eken'di hakkaten.. Gülerek 'He ciğerim he' demişti 'ömrüne bereket, oyum..'
    ***

            OKTAY YILDIR..
            Hayat sürprizlerle dolu; ne zaman ne ile karşılaşacaksın belli değil.. Atmışsın sandalyeyi dükkanın önüne, oturmuşsun güneşe karşı.. Rehavet çökmüş yayılmışsın biraz da... Tam bu durumda şeytan girmez mi devreye? Girmiş zaten.. Papaz Oktay abim kimbilir yapacağı hangi hokkabazlığı düşünürken; zınk diye bir makam arabası durmuş yanında.. Yaverinin açtığı kapıdan omzu yıldızlarla dolu biri inmiş; "ne o lan?" demiş "nasıl oturuş bu böyle? Caddeden kadın geçiyor kız geçiyor da demiyorsun.. Yaymışsın bilmem neleri..! Kalk, toparlan bakalım..!"
    ***
           Papaz Oktay tehlikeyi farketmiş olmalı.. İşin ucunda Tugay'a götürülmek, her sabah 'yaylalar yaylalar' eşliğinde mıntıka temizliği yapmak var.. Ali amcadan (Yanardağ), Emin abiden (Akman) biliyor, peşinden de Mengen Cezaevi.. Kalkmış 'tak' diye bir topuk selamından sonra göğüs önde popo geride 'Ben' demiş '1945 Bolu doğumlu, Necati oğlu Oktay Yıldır, emret komutanımmm..! Karşıdan da Topal Emin amca şaşırmış bakıyor 'ne oluyor? diye..
    ***
           Bugün bir arkadaşım telefonla anlattı bunu.. 12 Eylül döneminde zamanın Tugay Komutanı Fuat Paşa'nın rahmetli Papaz Oktay'ı fırçalamasını..
    ***
           12 Eylül deyince; annesi, hep "Deno" dermiş Deniz Gezmiş'e.. Onun dalgınlığını makaraya alır dalga geçermiş.. İki katlı bir evin alt katından üst katına taşındıklarında, eski alışkanlıkla evin açık duran kapısından girip oturmuş Deniz ve mutfağa doğru seslenmiş: "Annee çok acıktım" evin yeni sahibi gelmiş hemen yanına; "Oooo! Deniz bey; hoşgeldin' demiş gülerek "Ben getireyim bir şeyler de beraber yiyelim" Kıpkırmızı olmuş Deniz Gezmiş ve usulca kaçmak istemiş evden.. 'yoook! paşam' demiş ev sahibi 'bir yere gidemezsin yakışıklım...'
    ***
          KUYTAK..
          Sen kuytağı biliyor musun? dedi.. 'Yok hocam' dedim 'hatırlayamadım'.. 'Bolu'nun ileri gelenlerinin toplanıp vakit geçirdiği yerdi orası.. Belediye Meydanı'nda, hakim Kazım Bey'in evinin altında küçük bir mekan.. İtimat Oteli, Ziraat Bankası ve Öz Bolu otobüs yazıhanesinin olduğu mıntıka.. Rahmetli Ragıp Hatipoğlu, Şükrü Şenocak, keresteci Hikmet Kesim, Hakim Kazım bey, eğri boyun Salih Gürbüz.. Kimler gelmezdi oraya..! Şükrü Şenocak'ın birahanesi de oralarda bir yerdeydi.. Almanya'dan döndükten sonra açtığı birahane..
    ***
           'Asıl mesleği tornacılık ama yapmıyordu adam.. Ragıp bey deyincesi de bi duracaksın Erdoğan efendi..! Çok yönlü birisiydi o da.. Elini kulağına bir attı mı, değme müezzinlere taş çıkartırdı.. Ezan okur, arada bir Karamanlı Camisinde sela verir.. Hey yavrum hey! kimler geldi kimler geçti.. Bir parmak şıklatmasıyla kaybolmadı bu insanlar.. Senin gibi, benim gibiydiler, geldi geçtiler..
          Maziye bir bakıver,
          Neler neler bıraktık..
    ***
            'Valla' dedim 'kusura bakma ama, bu saydıklarının hiçbiri tanıdık gelmedi bana be hocam.. Bir tek Ziraat Bankası ile Öz Bolu.. O kadar.. Bir de pişmekte olan etli biber dolması kokularıyla Bolu sokakları.. '
    Hoşça kalın..

                                                              

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    İşinin esiri olan insan, başkasının esiri olmaz

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak