Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Fatma Dede...

Erdoğan Mühürcüoğlu

Fatma Dede...
    9 Mayıs 2021

         FATMA DEDE...

         'Güzel kardeşim'' dedim ''Bak! olmuyor böyle..Tamam, ara, ama, üslubuna da biraz dikkat et.. 'Bandırma Vapuru' konusunda da aynı şeyi yaptın.. Ne demişim ben? 'Tabaklar mahallesi ile Karamanlı mahallesi bir olmuşlar, Akmescit mahallesini aralarında bölüşüvermişler' dedim.. 'Ayak altında kalan Leylekler camisi de bu arada kim vurduya gitmiş..' Neresi yanlış bunun..?

    * * *

          ''Nakkaşlar'ın Mehmet Efendi'nin evinden itibaren; Mülazim İbrahim Bey, Attar İzzet Efendi, Kalaycı Hacı Mustaf'endi, Manifaturacı Hacı Şakir, Saatçilerin Hacı Zihni Efendi, Avukat Nadir Efendi, Vanlızade Cemal Efendi, Alaybeylerin Rüştü Bey, Sünnetçi zade Hasan Ağa, Kolluzade Tevfik Bey.. Bir anda kayıt dışı kalmışlar.. ''

    * * *

          Doğru! Leylekler Camisi için de; ''İçinde ayinler yapılıyor, zikirler çekiliyormuş'' dedim.. ''Cemaatten bir kaç kişi dönü dönüveriyormuş caminin ortasında..'' Ne var bunda?.. Başlarında Nakkaşların Hacı Mehmet Efendi var.. Hacı Mehmet Efendi Derviş zaten.. Bir yerimizden uydurmadık bunları.. 'Çok uzadı' diye yazmadıklarımız bile oldu.. Teravih namazlarından sonra cemaatle okunan 'Acemaşiran' bir ilahi var ki, yıkılıyormuş mahalle..

    *

         Çün teferrüç eyleyüp baktım cihanın yüzüne,

         Her neye baktımsa ibret göründü gözüme..

    * * *

         Aklıma geldi de; Teravih namazlarında yakalandığımız gülme krizleri vardı bir de.. İçimizden birinin başlattığı sebepsiz gülme krizleri.. Yanındakine bakıyorsun 'Kuru Büzük'' abi, öbür yanında, ''Boduç Arif'' abi.. Gel de gülme..'' Ayıp ayıp eşek kadar adamsınız'' diyen de ''cebi delikler''den..

    * * *

          FOTOĞRAF..

          Bir fotoğraf.. Fotoğrafın en sağında Ali Haydar Kutlu.. Mehmet Özkoç ile Mustafa Başaran Hoca da var.. Kızı rahmetli Özay'ı görünce 'al bakalım' dedik 'bir evlat acısı da burada çıktı karşımıza.. Taner Şener vardı hatırlarsınız.. Kızı Sanem'i sahilde, gözünün önünde kaybedince; 'Bırakıp beni burada, gitme güzeller güzeli' demişti bir şarkısında. 'Ermeden daha murada, gitme güzeller güzeli..”

    * * *

          Fotoğrafta; Lise öğrencisi kızlı erkekli arkadaşlar.. Davarcılar'ın Kemal, Kadir Gürsoy, Akın Kesim, Yılmaz Özgürel.. Sağdan dördüncü Önder Boztepe, onun sağında Adnan Çıracı, nam-ı diğer Ördek Adnan..

    * * *

         PİRE HASAN..

         Önümdeki bir başka fotoğrafa bakarken, polislerin kovaladığı iki oto hırsızı geldi aklıma.. Karşılarına çıkan duvardan atlayınca dünyanın en matrak olayının altına imza atmışlar.. Duvardan atlayıp 'Oh be!' dedikleri yer ülkenin en korunaklı hapishanesinin avlusuymuş..

    * * *

          Bahsettiğim fotoğraf Bolu Cezaevinin avlusunda çekilmiş.. Fotoğrafta bu Cezaevinden 3 kez kaçan Hasan Duman da var.. Bu yüzden adı pire Hasan'a çıkan, bir zamanların ünlü ''Bolu Canavarı..’’

    * * *

         Hasan Duman bir sıçramayla cezaevi avlusunun duvarına çıkabilen, gardiyanlara 'hadi beni yakalayın! diye seslenen biri.. Bolu'dan üç kere kaçmış bu şekilde.. Çorum Cezaevine götürdüklerinde; 'Hadi buradan da kaç bakalım Hasan Efendi' demişler.. İki gün geçmiş geçmemiş, Hasan Duman'ın selamı gelmiş Bolu Dağı'ndan..

    * * *

          Bana fotoğrafları gönderen arkadaşın babası da var fotoğrafta.. Sevgili Yılmaz Kalaycı'nın babası Mazhar abi.. Şehrin en renkli kişilerinden.. Gölyüzü mahallesinden Radyocu İsmail’in arkadaşı.. Eski hal binasının arkasında dükkanı olan.. Şehir Sineması'nda bir dönem makinistlik de yapmıştı rahmetli.. Sarhoşken Mazhar abi ile aşağı çarşıdan bir nara atsınlar, yukarı çarşıdaki evlerin perdeleri kapanır..

    * * *

          ŞAVROLE..

         'Ben Ali'yim!'' diyordu telefondaki arkadaş.. ''Tanımadın mı beni? İtfaiyeci Ahmet Çavuş'un oğluyum ben..! ''İyi de oğlum'' demiştim; ''Aktaş'lı Deli Remzi yazmışsın profiline.. Nasıl tanıyacam ki seni?''

    * * *

          Aktaş'ta Hayrat'ın karşısındaydı evimiz’’ diyordu hala.. ‘’Babam itfaiye başçavuşu Ahmet Eren..! ''Bilmez miyim sizin sokağı Ali'' demiştim.. ''Hayratı, hayrat'ın karşısındaki evi.. Ne hayatlar yaşandı o sokaklarda.. Bilmez miyim..?

    * * *

         Bizim sokağı anlatıyordu.. Babamın memurluğa başladığı yılı.. Acemisi olduğu ''Resmi Hizmete Mahsus'' atıyla ön kapısından girip, arka kapsından çıktığı komşu evini.. ''Memur oldum’' diye cezveye kömür koyup pantolon ütülediği zamanları.. Yokluk zamanlarını..

    * * *

          Bazı şeyler kolayca unutulmuyor.. Bazı şarkılar var, şarkı insan olsa da, sarılıp ağlasam diyor insan.. Daha dün, çocukluğundan, gençliğinden, sanatçılığından, dizilerinden konuştuğun birinin ertesi gün ölüm haberini alıyorsun..

    * * *

           ''Her gün uzun boylu fötr şapkalı bir adam geçiyordu sokaktan'' diyordu Ali.. ''Annem yaramazlık yaparsam Fatma Nine'ye vereceğini söylerdi hep.. Adamı gördükçe ''ulan ! diyordum, sakın bu fötr şapkalı, bastonlu adam 'Fatma Dede' olmasın.. Korkudan evin kapısını açık bırakarak çıkıyordum sokağa.. Bir gün baktım yine o.. Köşeyi dönmüş bana doğru geliyor.. Eve koştum; sokak kapısı kendiliğinden kapanmış.. Yumrukluyorum tekmeliyorum, açılmıyor.. Olduğum yere yığılıp kalmışım..

    * * *

          Doktor; ''konuşması zamanla düzelir ama, korkunun kaynağına inmek lazım'' demiş.. Babam sora sora bulmuş adamı, konuşmuşlar.. Adam; ''Çocuğun ağlayıp kapıyı tekmelediğini gördüm ama'' demiş, ''bunu benden korktuğu için yaptığını anlamadım.. '''madem öyle, madem çocuk benden korkuyor, bir daha o sokaktan geçmem..'' Ve babam bir gün; ''O adam ölmüş Ali' diye geldi eve.. Konu kapandı..

    * * *

          Babamın yalanı yıllar sonra çıktı.. Çocukluğumun Fatma Dede'sine Sigorta Hastanesinin KBB servisinde rastladım.. Eliyle dilimi dışarıya çekip ağzımın içine lamba ile bakarken.. Dr. Tahsin Bey'di Fatma Dede, ölmemişti, yaşıyordu..''

    * * *

         ZÜLFÜ AĞAR..

         Telefonu kapattıktan sonra, ''vay anasını’’ demiştim.. ‘’Ben öğlen ne yediğimi hatırlamazken adam Sigorta Hastanesine kiminle gittiğini hatırlıyor.. Kambur Hafız'ı, Kambur Hafız'ın 14 AK plakalı Şavrolesini..

    * * *

          Mehmet Ağar'ın anılarında da vardı.. O da babasının Bolu'daki makam arabasını anlatırken, Vilayet Binasının önünde duran Siyah Şavroleye heyecanla sarıldığını, kanadını, kuyruğunu, stop lambalarını okşadığını anlatıyordu..

    * * *

          Araba da arabaymış ama.. ABD başkanı Eisenhower geldiğinde eskortluk yapsın diye onu çağırmışlar Ankara'ya.. ''O araba bir daha Bolu'ya gelmez'' diyenler olmuşsa da, gelmiş ve Vilayet Binasının önündeki yerini almış eskiden olduğu gibi..

    * * *

          KORANA..

         Bir Korona Virus çıktı ve biz feleğimizi şaşırdık.. Şarkı besteleyip Virusla dalga geçen mi ararsın, korkudan başına bidon geçirip dolaşan mı.. Allah'tan birçok şeyi kaybederken bazı şeyleri de öğrendik bu vesileyle.. Sağlıkçılara saygı duymayı, evde aile boyu oturup vakit geçirmeyi, kimseyle tokalaşmamayı, sosyal mesafe'yi korumayı öğrendik..

    * * *

         Ve ben her ''Sosyal mesafe'' dendiğinde Edip Bey'i hatırladım bu günlerde.. Üzerinde eski siyah bir pardesü, ayağında "cızlavet" lastikler, kolunda, içine kitaplarını koyduğu pazar sepeti ile.. Kışın kulübesine kovalarla su taşırken ya da ayağı kaymasın diye cızlavetlerin üzerine geçirdiği çoraplarıyla.. Mikrop geçecek korkusuyla kimseyle toka yapmayacak kadar da takıntılıydı rahmetli.. Ne kadar haklıymış meğer..

    * * *

          Ayakta uyuyor muşum.. 'Duymadım'' diyorum.. ''Olmadı işte'' diyor, Türk müziği dendiğinde akla ilk gelen kurum orası.. Selahattin Pınar, Emin Ongan, Müzeyyen Senar, Sadi Hoşses, gibi sanatçıların yetiştiği yer.. Nasıl duymazsın!

    * * *

          Hayır, orayı duydum tabi, ama Gazcı Şükrü amcayı vallahi duymadım.. Onun, gençliğinde Üsküdar Musiki Cemiyetine devam ettiğini, ilk musiki bilgilerini oradan aldığını, duymadım.. Şimdi duydum ve bir yaşıma daha girdim..

    * * *

           Onu konuştuk biraz.. Müthiş matrak bir adamdı rahmetli.. Bando ile Protokol tribünü önünde cebinden fıs fısını çıkarıp, -fıs fıs İsmail gibi- kullanacak kadar rahat.. Herkesin önünde ayakkabılarını pantolon paçalarında parlatacak kadar, tribünde gördüğü birine elindeki asayı sallayarak mesaj verecek kadar.. Rahat olmak.. Doğrusu da o değil mi zaten? Herkes kendi hayatını yaşıyor sonuçta..

    * * *

          Neyse.. Sahur vakti aceleyle bir şeyler karaladık.. Eksiklerimiz olduysa tamamlayın, fazlalıkları çıkartın.. Kendinize iyi bakın.. 'Binin yarısı beş yüz' unutmayın...

          Erdoğan Mühürcüoğlu 09.05.2020

    • Taner Başer13 Mayıs 2021 . 09:33

      Erdoğan bey , sahurdada olsa yine bizleri sanki mehtaba çıkarıp eski Bolu yu gezdirdin.Ne diyebilirim ki, eline bilgine hafızana sağlık. Başta siz olmak üzere tüm dostlarımızın hemşehrilerimizin bayramını kutlarım .Sağlıcakla kalalım.

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak