BolununSesi; Halkın Gazetesi

Bahtiye Hocanım.. Anılar.. Fatih Bey...

Erdoğan Mühürcüoğlu

    27 Nisan 2015

          Çok okuyup çok mürekkep yalayınca da olmuyor.. Bir çok insan üniversite okuyor, hatta birkaç üniversite birden okuyor, sonra gelip senin yaptığın işleri yapmaya başlıyor.. Çevrene baktığında zaten fark ediyorsun bunu... Yaşar Kemal; kitapları 29 dile çevrilen ilkokul mezunu bir yazar, Ahmet Nazif Zorlu İlkokul diplomasıyla Türkiye'nin en büyük 10 işadamı arasında.. Fatih Terim Sanat okulunun ikinci sınıfından terk.. O kadar çok ki, say say bitmez.. Ne kadar okursan, oku ne kadar mürekkep yalarsan yala olmuyor..! ' gaya tuzu yala ağanın' diyor abim 'şimdi formül o deyalla..! 
    ***
          Ama tam tersi de oluyor bazen.. Profesör bir ablaya rastladım bugün.. En tepeye 'İşte! Cumhuriyet'in altın kızları' diye başlık atılmış.. İçlerinden biri dikkatimi çekti.. Yarış atı üzerinde ve elinde şampiyonluk kupası var.. Bir diğer fotoğrafta kayak kıyafetleriyle yine o, bu kez kayak şampiyonu.. Bir başkasında elindeki tenis raketini 60'ncı kez Türkiye şampiyonu olarak havaya kaldırıyor..  Ateşli silahlarla atışta Türkiye Birincisi.. Arka sayfayı çevirdim, burada da dağa tırmanıyor.. 'Tırmanma' da birinci.. Aynı ben ! on parmağında on marifet..
    ***
           Kendi Eliyle yazdığı özgeçmişi de şöyle.. Prof.Dr. Bahtiye Mursaroğlu.. 1918 yılında Bolu'da doğdu.. Evlenmeden önceki soyadı 'Kollu.. 1930 da Gazipaşa İlkokulu'ndan birincilikle mezun oldu, 1933 de Bolu Ortaokulu'nu birincilikle bitirdi, 1935 de Erenköy Lisesi fen bölümünü birincilikle bitirdi.. Aslında o kadar uzun ve ilginç bir konu ki; aylarca yazsan bitmez.. Fareler var, yarasalar var, karıncalar, Kertenkeleler..
         

          HAFIZA..
          Bu ne şimdi ya! bu nasıl bir hafıza? Kapıdan girişte bir kaç merdiven vardı' diyor apla.. Tamam onu biliyoruz.. Sonra 'çifte merdivenle çıkılan ve bir köşeden diğer köşeye uzanan localar' eh! az çok onu da hatırlıyoruz.. ama sinemanın girişinde büfenin üzerindeki Sarita Montiel'in film afişini nasıl hatırladın? Hala gözünün önündeymiş o afiş.. 'Afişi hatırlıyorum ama filmin ismini çıkaramadım' diyor.. Bir de onu hatırlasaydın bari..!
    ***
           Ardından diş tabibi arkadaşımız sayıyor..'Sinemanın girişi Selami Hitit' lerin evinin tam karşısındaydı.. Sinemanın girişinde solda terzi İhsan'ın dükkanı vardı..  Lütfi Erkan Hoca da 'Bir arkadaşın saçına nasılsa bir sakız yapışmıştı' Eee? Hemen sinemanın önünde dolaşan Cıba Dayı'nın yanına koştuk' Eeee?.. Cıba Dayı arkasına bastığı  yımırta topuk, ayakkabıları, sırtında yelek, ceket omuzda falan.. Cebinden usturayı çekip arkadaşın kafasındaki sakızlı bölümü 'şaaak' diye bir kesti ki, değme kovboy filmlerinde bile göremezsin..'
    ***
          Herkesin vardır böyle anıları.. Geçen gün bir arkadaş anlatıyordu; Mehmet Orhanalp.. Kendisi Akpınar'dan Gazcı Hüseyin amcanın oğlu olur.. 'Rahmetli Nevzat Çınar ve ben her gün Gazipaşa Okulu'ndan çıkınca şehir sinemasına uğrardık.. Tam o saatlerde film bitmek üzere olduğu için sinemanın çıkış kapısını ardına kadar açarlardı.. Bir gün baktık 'Boş Beşik' oynuyor, çok acıklı bir film.. Orada Kartalın çocuğu kaptığı bir sahne var, o sahnede hüngür hüngür ağlamaya başladık.. Bir hafta boyunca hep aynı sahneye denk geldik ve bir hafta hep aynı saatte ağladık Nevzat'la..'
    ***
          Her şeyi tüm ayrıntılarıyla hatırlayabilmek çok da muteber bi şey değilmiş aslında.. İnsan beyninin 'hatırlatmak' ne kadar görevi ise 'unutturmak' da o kadar görevi imiş.. Her şeyi olağanüstü hatırlayabilmek bazan çok ciddi bir hastalığın ' 'hipermnezi' nin belirtisi olabiliyormuş.. Hipermnezi hatırlama yetisinin anormal derecede artması hali..
    ***
           Oliver Sacks'ın bir kitabı var, benlik, hafıza, ve zeka üzerine.. Hatırlama yetisi anormal derecede artan bir profesör'ün nesneler arasında bütünlük kuramadığı için karısını şapka sanması anlatılıyor.. Her şeyi normalden daha yoğun ve detaylı hatırlama hastalığı 'hipermnezi..' Öyle bir hastalık ki, adam kendini biraz daha sıksa, doğduğu günü hatırlayacak.. Doğum anında ebesinin yüzüğünü çalan bebek vardı o geldi aklıma.. Hahahaha.! Bebeğin sımsıkı elini  açtıklarında ebenin yüzüğü duruyordu avucunda..!
    ***
           Eski bir habere rastladım bugün.. 15 yıl önce yaşadıklarımı hatırlatan bir habere..  valla ne yalan söyleyeyim zevkten dört köşe oldum.. Önce onu söyleyeyim.. Haber şöyle..
    ***
           (14.04.2002)
           'Bolu'da, Türk Telekom Müdürlüğü, ankesörlü telefona 'Sayın Kartlı Ankesör' adına 28 milyon liralık fatura gönderdi. Özel Konuralp Erkek Öğrenci Yurdu'na 'Sayın Kartlı Ankesör' adıyla gönderilen mart dönemine ait faturada, abonman taksidi 10 milyon, şehir içi konuşma 2 milyon 850 bin, şehirler arası konuşma 25 milyon 900 bin, KDV 4 milyon 377 bin lira olmak üzere toplam 28 milyon 700 bin liralık döküme yer verildi. Yurt yöneticileri, ankesörlü telefona gelen fatura karşısında şaşırdıklarını belirtiler..'
    ***
            Evler hasarlı, herkes çadırda, sadece bazı ihtiyaçlar için evlere korkarak  girilebiliyor.. Hal böyleyken, bir görevli üçüncü kattaki dairenin kapısına tuzak gibi! bir 'fatura' bırakmış.. Be allahın adamı, evlere giren yok eden yok, herkes can derdinde, iş mi şimdi bu yaptığın.. Kim görecek senin faturanı.. Kimse görmedi nitekim ve biz  papaz olduk telefon dairesiyle.. Hem papaz olduk hem de icralık..
    ***
           Baktık işler sarpa saracak; gittik Bolu'ya, cezalı mezalı ödedik.. İcra dairesinden 'borcu yoktur' diye kağıt alıp mahkemeye ibraz ettik..
    *
           Ayvalıktayız.. Kapı çaldı, baktık; jandarma!.. Komutan 'hakkınızda kesinleşmiş bir icra takibi var' 'Eee? 'Ee'si mal beyanınında da bulunmamışsınız.. elimdeki kağıt hakkınızda çıkarılan yakalama emri..!  'Ne diyorsun komutan, şaka mı şimdi bu? yanlışlık var bu işte.. Konu komşu'ya rezil olacaz.. Camları havluyla silen bile var net görebilmek için 'şu anda yapabileceğimiz bir şey yok hocam' diyor komutan.. 'Siz şimdi hapise bir girin' Eeee? 'itiraz edersiniz, komisyon falan kurup  bir karara bağlarlar.. Neyse Uzun hikaye bu.. geçiyorum..

           FATİH BEY..
           Tamam mı ortak ? dedim, kapatıyorum yazıyı? Dur! dedi 'Kadriye Hanımı da yazalım istersen, yeni vefat etti tam sırası.. 'Sen tanıyor musun Kadriye Hanımı? 'Yok abi' dedim 'çok tanımıyorum.. Bir anlatmaya başladı ki; breh breh breh..  Cahide Sonku'yu anlatıyor sanki..
    ***
           'Onun sokaklarda gezmesinin nedeni boşandıktan sonra bozulan ruhsal durumudur' diyor İsmail Abi.. Eşi Fatih Bey'di.. Aslında  çok güzel başlamışlardı ama farklı karakterlerde olmalarından belki; anlaşamadılar, özellikle Kadriye Hanım çok bunalttı Fatih bey'i..  Yapamadılar ve boşandılar.. Orman İşletmesi'nde tekniker olan Fatih Bey ikinci evliliğini Şükran Hanımla yaptı.. Fatih Beyin bu evliliğinden sonra Kadriye Hanımın ruhsal durumu hızla bozulmaya başladı.. Hayat işte; ne Fatih Bey var şimdi, ne Şükran Hanım ve ne de Kadriye Hanım..
    ***
           Kadriye Hanım'ın cemaatine de 'nasıl bilirdiniz? diye sormuştur hoca muhtemelen.. Nasıl bilecez Kadriye Hanımı? 'İyi bilirdik! demiştir cemaat.. Hakkınızı helal ettiniz mi? diye de sormuştur, üç kere.. 'Ettik! demişizdir, ne hakkımız olacak ki..
    **
          Şu anda Yağmur yağıyor Akçay'da.. Herkes bir yerlere kaçıyor, kimi kahvehanelere, kimi saçak altlarına falan.. Ben de mi gitsem?..
          'yağmur üstüme üstüme
           'varsın yağsın mı? küçük hanımm..! İsmet Nedim söylerdi..
           Hoşça kalın..

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak