BolununSesi; Halkın Gazetesi

Ferda.. Rezan.. Bedia..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Ferda.. Rezan.. Bedia..
    2 Nisan 2020

         FERDA.. REZAN.. BEDİA..

         Şehirlerin de ruhu vardır derler.. Mahallelerin, sokakların, kaldırımların sevdaları vardır, çay bahçelerinin, parkların sırları.. Perdesini araladınız mı, ne kadar dedikodusu varsa anlatmaya başlarlar şehrin.. Evlerin duvarları konuşmaya başlar, parklarda ağaçlar, banklar dile gelir..

    * * *

         ''Bir gün bir kitap okudum, hayatım değişt'' demişti Orhan Pamuk.. Corona’lı günlerdeyiz ya, ''bir kitap da ben okuyum da benim de hayatım değişsin'' dedim.. Demez olaydım.. Kitap değil, sanki labirent.. Okuduklarımı anlamaya çalıştıkça, kafam daha da karıştı..

       * * *

         Ferda Güley'in ''Kendini Yaşamak'' adlı kitabından bahsediyorum.. Aslında bazı bölümlerini saymazsak eğlenceli bir kitap.. Sayfalarının arasına küçük anekdotlar, anılar, alıntılar serpiştirilmiş.. Okurken gezdiğin sokakların, parkların izini sürüyorsun, çocukluğunun geçtiği yerlerde dolaşıyorsun..

        * * *

        Ferda Güley, Harp Okulundan mezun olduktan sonra geldiği Bolu'yu ve burada geçen üç yılını anlatıyor.. 1937 yılı Ağustos'unda trenle Adapazarı'na, oradan da otobüsle Bolu'ya geldiğini, otobüsten inerken yazıhanedeki görevlinin; ''135. alaya değil mi teğmenim?'' diye sorduğunu, eniştesi avukat Akif beyin evine gideceğini, ama Bolu'ya küçükken geldiği için evi bulamayabileceğini söylediğini anlatıyor..

       * * *

        ‘’Siz Ferda Beysiniz, değil mi? diyor yazıhanedeki görevli.. ‘’Teyze oğlunuz Şadan bey geleceğinizi söylemişti’’ diyor.. ‘’Ben yanınıza bir çocuk vereyim o sizi eve kadar götürsün..''

         * * *

         ''Yanıma verdikleri çocukla bir süre yürüdük.. Cadde üzerinde iki katlı bir evin önüne gelince durduk.. Çocuk; ''geldik, ev burası’’dedi.. "Şaşkın şaşkın çevreme bakıyorum.. Teyzemin evi bir sokak içinde değil miydi? Pencereden bakınca mahalle camisi görünmüyor muydu? Burası eniştemin evi değil galiba diye düşünürken evin kapısı açıldı..''

        * * *

          ''Evin kapısı açıldı ve ben hayatımın en büyük sürpriziyle karşılaştım.. Baktım karşımda iki kız.. Kızlardan biri Rezan, diğeri Asuman.. Rezan benim Ortaokul aşkım.. Yazıhaneden verilen çocuk bana hayatımın en büyük sürprizini yaşatmış, Bolu'ya ayak bastığım gün beni çocukluk aşkım Rezan'ın yanına getirmişti..

       * * *

          Breh breh breh.. Yazar o kadar ilginç şeyler anlatıyor ki, anlamaya çalışmaktan sayfa değiştiremiyorum.. Kızların onu misafir odasına alıp üst kata çıkmaları var, onlar çıktıktan sonra yazarın duvarda çok güzel bir bayan resmiyle göz göze gelip irkilmesi..

          * * *

          Kerime Nadir romanlarındaki gibi sahneler.. Yazar ''Bu Düzceli Bedia'nın resmi değil miydi?" diye soruyor kendine.. ''Bir güzellik yarışmasının favorisi iken, trafik kazası geçirip yarışma dışı kalan? Demek ki, geldiğim ev Avukat Akif Bey'in değil, Avukat Mehmet Nuri Beyin evi.. Bu kızlar da Dr. Asaf bey amca ile Şadiye teyzenin kızları.."

         * * *

          Vay anasını ! dedim.. İşe bak ! 1930'larda Bolu'da konak tarzı bir ev, ve o evin odalarından birinde çok güzel bir bayan resmi.. Eski Türk filmlerindeki gibi.. Hani eski Yeşilçam filmlerinde oluyordu ya; Adam sevdiği kadının devasa bir resmini asıyordu odasının duvarına ve karşısındaki koltuğa geçip hayranlıkla seyrediyordu.. Bazen Türkan Şoray oluyordu o kadın, bazen Hülya Koçyiğit.. Resmin önüne boydan boya perde geren bile vardı..

         * * *

          Arkadaşlarım bilir.. Benim odamda da vardı aynısından.. 'Benimkine' benziyor diye Yeni Sinemadan çaldığım bir afiş.. Esen Püsküllü'nün.. ''Gençlik başımda duman'' yılları.. Saçma-sapan tutkuların, ipe sapa gelmez duyguların tavan yaptığı.. Bazen düşünüyorum da, saçma-sapan tutkularımız, ipe sapa gelmez duygularımız olmasaydı ne kalırdı bizden geriye? Pişmanlıklarımız olmasaydı, peş peşe yaptığımız hatalar filan..?

          * * *

          Hiç hata yapmamış olsaydım, Bolu'nun o kristal kış gecelerini hatırlar mıydım? Fırka'yı hatırlarmıydım durup dururken.. Kapalı Spor Salonunu, Subay Lojmanlarını, Şehir Kütüphanesini? Bir çam kozalağını Mahfel'den tekme ata ata Semerkant'ta kadar getirir miydim aklım başımda olsaydı..

          * * *

          Neyse.. Nerde kalmıştık? Kafa gitti.. ''Bedia hanım'' diyordum.. Bir güzellik yarışmasının favorisiyken kaza geçirip yarışma dışı kalan Bedia hanım.. Düşünüyorum da; kitapta adı geçenlerin hepsi kelli felli insanlar, avukat, doktor filan.. Peki bu anlatılanlardan neden haberimiz olmamış bizim.. Bizim hemşerilere kızdım yalan yok.. Kitabın yazarına; ''Bolunun ince belli subayı'' demiş bizimkiler; ''135 nci Alayın İnce Belli Subayı!'' Biz olsak demezler.. Vallaha demezler.. Demesinler..!

          * * *

           ''Bazı bölümlerini saymazsak, güzel eğlenceli bir kitap'' demiştim başlarken.. ''Sayfalarının arasına küçük anekdotlar, anılar, alıntılar serpiştirilmiş'' demiştim.. "Okurken gezdiğin sokakların, parkların izini sürüyor, çocukluğunun geçtiği yerlerde dolaşıyorsun'' demiştim..

          * * *

          Öyle gerçekten.. Karaçayır’dan marşlar söyleyerek dönen askerler var akşam üstleri.. İnce belli Ferda Bey'in Belediye meydanında yaptığı 30 Ağustos konuşması var.. Mahfel var, Fırka var, tanıdık caddeler sokaklar var.. Kış aylarında leğenlerimizi sırtımıza vurup ''Snow Rafting'' yapmaya çıktığımız yokuşlar var.. Tatarlar bayırı, Hisar yokuşu.. Fırka..

          * * *

          Şehir Sineması da geçiyor kitabın bir kaç yerinde.. Film seyrederken yanına gelen bir Astsubayın; ''Bölük Komutanı Alay'da sizi bekliyor'' demesi üzerine Ferda bey'in filmi bırakıp atıyla dörtnala kışlaya gitmesi var..

         * * *

          Bu şehir sineması da çok enteresan.. Bakıyorum da, herkesin yolu -bir sefer de olsa- düşmüş oraya.. ''Şehrin orta yeri Sinema'' olduğundan mıdır nedir? Hiç gitmedim diyen yağmurdan sığınmak için avlusuna girmiş.. Bazen; ''Acaba'' diyorum "İstanbul Türküsü'nü yazarken bizden mi esinlendi Orhan Veli.. Şehrin orta yeri bir tek bizde 'Sinema' o sıralar.. Bir de Belediye var orta yerde ayak altında.." 

         * * *

         ..Ve benim altını fosforlu kalemle çizdiğim satırlar.. 143'ncü sayfada; ''Benim evlilik defterim Bolu'da dürüldü'' diyor Ferda Güley.. ''Rezan ile evlenmemi istemeyenler bana o yolu kapattılar'' diyor.. 147'nci sayfada da; ''Yalnız ailemin değil bütün Bolu'nun evlenmemizi istememesi nedeniyle aramızda kalın duvarlar örülmüş olan o kızı hala seviyorum'' sözü..

          * * *

          Çok şaşırdım, merak ettim.. Kitabın satırları arasından evin yerini bulup çıkartmaya çalıştım.. Bazen; Tamam, İmaret galiba burası? dedim.. Bazen; ''yok yok Çukur Mahalle!" ''Kız sen Bolu'nun neresindensin'' diye söylendim durdum aranırken..

        * * *

         Ve kitabın yazarı Ferda Güley.. İlginç bir siyasi kimlik olduğu kadar, renkli de bir kişilik.. CHP de 20 yıl süren milletvekilliği var.. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nın da Ulaştırma Bakanı.. Neyse.. Bugünlük de bu kadar arkadaşlar.. Hepinize Koronasız, sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.. Hoşça kalın..

          Erdoğan Mühürcüoğlu 02.04.2020

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak