Hikmet Hoca.. Heykel Remzi..

HİKMET HOCA.. HEYKEL REMZİ..

Hakikaten yorgun olmasam gülecem de.. Bugüne kadar ne yazdıysak anında bir mesaj geldi.. Fırka'daki Aile sineması'ndan bahsetmiştik; Sinemacı Mustafa abi'nin Bolu'dan ayrıldığından; onun gidişiyle Fırka'daki hareketliliğin sona erdiğinden falan..

* * *

''Bahsettiğiniz sinemacı Mustafa Tekin Bey'dir' diye başlayan bir mesaj aldık.. ''1957'de geldiler buraya'' diye devam eden bir mesaj.. ''Oğlu Uğur Tekin, küçük oğlu Mustafa Tekin...''

* * *

''Çekirdekten sinemacıydı bu aile.. Ben Mustafa Bey'in işlettiği sinemanın gişe görevlisiydim, arkadaşım Arap İbrahim de makinisti.. Çok, zeki bir aileydi Mustafa beyler.. Çekiliş yapmalar, seyircilere süs eşyaları, bayan giysileri vermeler'' Bir de fotoğraf eklemiş mesaj'ın sahibi.. ''Tam ortada oturan kişi Mustafa Tekin Bey'dir'' diye de not düşmüş..

* * *

HİKMET BEY..

Yine geçen sefer Miss Sally ile Miss Hradec'in yılbaşı partisi verdiğini yazmıştık.. Öğrendik ki, bu iki İngiliz bayan da Bolu'ya geldiklerinde Hikmet Özçağlar'ın evinde misafir olmuşlar.. Herodot Hocamız'ın çok yetenekli biri olduğunu biliyorduk, kazaklar, atkılar, bereler ördüğünü, danteller, iğne oyaları yaptığını, iki ters bir düz örme tekniklerini filan.. Ama Hikmet Özçağlar Hoca'nın da en az Herodot Hoca kadar yetenekli olduğunu bilmiyorduk..

* * *

Nice kızlar onun diktiği gelinliklerle kocaya gitmişler meğer.. Nişanlanırken onun elbiselerini taşımışlar üzerlerinde.. ''Kınayı getir aney'' diyerek mumlarla salona giren kızların üzerinde yine onun diktiği elbiseler varmış..

* * *

''Akçakoca'da gözlerim renkli olduğu için lakabım Boncuktu'' diyor Hikmet Hoca.. ''Bolu'ya geldiğimde terzilik yapmaya devam ettim.. Evin alt katı atölyemizdi.. Her düğüne giderdik.. Gelinliği, nişanlığı hep biz diktik.. Her davulun önünde oynadık anlayacağın..''

* * *

Bolu'da Kına geceleri deyince Udçu Seher Hanım gelir akla; Bunu çok kez de yazdık.. Ama bir hemşerim ''Sen hangi Seheri diyosun? deyince kafam karıştı yalan yok.. ''Benim bildiğim iki udcu seher var'' diyor, ''biri Eğri Ağız Seher, öteki de bildiğimiz Udcu Seher'' Bir de kınalarda def çalan Nafiye varmış ki onu ben zaten biliyor muşum.. Valla hatırlayamadım ne yalan söyleyim.. Ben, Vaysal Sokak'ta oturan Udçu Seher'i bilirim bir tek.. Güvercinci Ali Çavuş' un kiracısı olan..

* * *

HEYKEL REMZİ..

Adam gökgörmedik onu anladık.. Oğlu olmuş tutmuş çükünü koparmış onu da anladık.. Ama sen ne diye bu işe yıllarını veren, bir sanatkarın eserine saygısızlık yapıyorsun ki edepsiz..! Tutup çükünü koparıyorsun..

* * *

Şehrin ileri gelenleri ve halk toplanmış; bir heykelin açılışını yapacaklar.. Konuşmalar yapılıyor, bando 'cıstak cıstak' çalıyor.. Ve alkışlar eşliğinde dönemin valisi 'Ya allah' deyip heykelin üstündeki örtüyü açıveriyor.. Açmasıyla çıscıbıldak bir adam figürü çıkıyor ortaya..

* * *

Elinde bayrak.. Donatello'nun Davut heykeli gibi.. Davut heykeli gibi olsa gene iyi.. ''Bereket tanrısı'' gibi.. Heykeltraş da Malatyalı ya, abarttıkça abartmış.. Herkes heykeli tepeden tırnağa süzerken ''Anaaaa..! diyen bir kadın sesi duyulmuş meydandan.. ''Anaaa, çükü de aynı bizim Remzi'ninki..!

* * *

O günden sonra ''Heykel Remzi'' olmuş o meydanın gayrı resmi adı.. Eee, rahat bırakırlar mı o heykelin çükünü orada.. Bırakmazlar.. Bir gece gidip heykelin çükünü kopartmış birileri.. Aksilik bu ya; ertesi gün de dönemin bakanlarından Nihat Erim gelecek.. ''Doktor bu ne? dese verecek cevap yok.. Hemen betondan bir asma yaprağı yapıp monte etmişler heykelin edep yerine.. Eeee? Ee'si canıyın sağlığı.. Lafı biraz dolandırdık..

* * *

Hikmet Özçağlar hocamın 'çıplak kadın' heykelinin de keserle memesini kırmışlar; duymuş muydunuz? O kadar özene bezene yapmış ki rahmetli; canlı gibi.. O kadar canlı gibi ki, karanlıkta görsen sarılasın gelir.. Meserret teyze de eve almak istememiş zaten.. Bahçede görüp yanlışlıkla selam veren bile var, anla..! Yurdaer Otel'in önündeki abla da öyleydi Allah için.. Buket'te iki tek atıp karşısına geçen; 'Hani var ya Marya' diye şiir okuyan bile oldu..

*

      Nasıl, ağlıyor musun Marya..?

      Sil gözlerini sil yavrum

      Bizim yokluğumuzdan ne çıkar

      Aşkımız var ya.. Marya..

*

       AYŞE SÜTÇÜ..

Toraman'ın Meyhanesi'nden gelen 'sesinde şarkısı aşkın, figan olup gidiyor' şarkısı.. Koca Kamil'in Kahvesi'nin civarı, Bakkal Recai'den yumurta pazarına, oradan da Mustafa Başaran Hoca'nın evine uzanan sokaklar.. Elinde ispirto şişesi omzunda sazı ile Sadık.. Düğmeler kopuk paçalar sökük, orasında burasında çengelli iğneler..

* * *

Onu konuştuk bugün 'N'apsın Sadık? dedik, ''çivi çiviyi söker''den başka seçenek mi var? Soğuktan donanı buzla ovarlar'dan başka? Aslında kambur felek felek olsa, 5 yaşında bir çocuğu Çığırtkanlar'da ağlatmazdı dedik.. Tövbe estağfurullah..

* * *

Bugün İsmail abim ''yazıyon da noluyor Allah aşkına'' diyor ''Abuk subuk şeyler.. Tayfur Hoca'yı yazsana.. Halil anlatıyo işte, adam herkese godalmış okulda.. Veresiye defterinde kalem oynatan bakkal'ı yaz dedim Tabaklardan; yazmadın, Suni Tahta'nın kalecisi Muzaffer'i yaz dedim yazmadın.. Tuna Kahvesi'nde Joe (Cihan) vardı, onu yaz dedim; Sen adamı Jak diye yazdın..

* * *

Bi sefer de büyük sözü dinle.. Armutçular'ın torunu Ayşe'yi yazsana bi sefer de.. Akpınar'dan.. Beyaz Kelebekler'in solisti.. Yaz, bak nasıl beğenecekler seni.. Altına da bir kaç tane video eklersin.. ''O evlenip guruptan ayrılınca yerine Azize Gencebay gelmiş'' dersin.. Hmmmm dedim.. Tamam, haftaya da onu yazalım, söz..

     Hoşça kalın.. (29 Mart 2016)

      Erdoğan Mühürcüoğlu