BolununSesi; Halkın Gazetesi

Erol Sayan.. Kemal Bey.. Uktu Varlık..       

Erdoğan Mühürcüoğlu

Erol Sayan.. Kemal Bey.. Uktu Varlık..       
    20 Kasım 2022

     

            EROL SAYAN.. KEMAL BEY.. UTKU VARLIK..
           Sahilde bir banktayım.. Altında oturduğum ağacın dalında üfleseler düşecek birkaç yaprak.. Misafirimle resim sanatı üzerine konuşuyoruz.. Asıl mesleği olan Arkeolojiyi, yönettiği kazı çalışmalarını falan.. Karşımızdaki çay bahçesinin hoparlöründe de bir Erol Sayan şarkısı..
    *
         Geçsin günler haftalar
         Aylar mevsimler yıllar
         Zaman sanki bir rüzgar
         Ve bir su gibi aksın..

          İnsanı dinlerken alıp götüren bir şarkı bu.. Sözleri Enis Behiç Koryürek'e ait.. İlginçtir, bu şarkının yarısı da bir ruh çağırma partisinde yazılmış.. Daha neler duyacak bakalım bu kulaklar.. Enis Behiç Koryürek şarkının ikinci kıtasını tamamlayamadan ölünce Erol Sayan hemen bir ruh çağırma partisi düzenleyip şairin ruhunu davet etmiş.. ''Hocam'' demiş ''şarkı patladı, fakat TRT şarkıyı kısa olduğu gerekçesiyle kabul etmiyor.. Bir kıyak yapsanız da bir kaç satır daha ekleyiverseniz altına..'' Şairin ruhu önce hık mık etmiş, sonra; “Tamam Erol,” demiş,“seni mi kırıcam..!
    *
          Ömrüm sensiz geçse de, aşkın gönlümde kalsın
          Gülen gözlerin binbir teselli ile baksın
    *
          Sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses
          Ve içimde bir nefes olarak kalacaksın"
    * * *
           KEMAL BEY..
           Misafirim, Arkeoloji eğitimi de almış tanınmış bir ressam.. Mezun olduğu okulun Internet sayfasında benim Elmas Tahtacı başlıklı bir yazımı görmüş.. Akçay'da oturduğumu, dahası, hemşehrisi olduğumu öğrenince tanışmak istemiş.. ''Elmas hanım benim de öğretmenimdi'' diyor çayını karıştırırken.. ''Beykoz Ziya Ünsel Ortaokulunda lakabı Herodot’tu, Aspirinci'ydi, (ne demekse) Fakülte yıllarımda bile o karizmada bir hoca tanımadım..''
    * * *
          Okulun Internet sayfasını gösteriyor cep telefonundan.. Hakkaten benim yazı.. Elmas Hoca'nın Fotoğrafları var diye paylaştılar muhtemelen.. Yoksa ne alaka..
    * * *
          Babası, Bolu'dan İstanbul'a giden ilk dericilerdenmiş.. ''Nereye gidersen git, ilk nerede mutlu olduysan, oraya çeviriyorsun başını'' diyor sigarasını ağızlığına yerleştirirken.. Dr. İsmail Önal bey ile eşi Bahar hanımı hatırlatıyor Bolu'dan.. Aynı kaderi paylaşan Dr. Hüsnü Cengiz bey ile eşi Cumhur hanımı.. Ben de Adana'ya diye yolcu ettiğimiz Asabiyeci Dr. Osman bey, eşi ve çocuklarını ekliyorum anlattıklarına.. Arkalarından sürahi ile su döküp sonsuzluğa yolcu ettiğimiz..
    * * *
          Sohbet dönüp dolaşıp Ekmekçi Kadir'in Yukarı Çarşıdaki Fırınına geliyor.. Milletvekilliği sırasında Kastamonu milletvekili İlhan'ı mecliste evire cevire dövmesine.. ''O'nun Fırınının olduğu yer, şehrin nabzının attığı yerdi bizim zamanımızda'' diyor.. ''Nasıl olmasın? Şoförler derneği orada, Emniyetçilerin benzin pompaları orada, Gazcı Emin orada, biraz ötesinde Helvacı Hasan.. Lise bayırında Osman Çelebi, Cambazlar kahvesi.. Karşı sırada radyocu Halit Bayındır, Saraç Kamil..''
    * * *
          ''Berber Fadıl'ın Bolunun Öztürk Serengil'i olduğu zamanlar.. Öztürk Serengil repliklerinin milletin ağzında sakız olduğu.. "Şepkemin altındayım'' gibi, "Yeşe" gibi, ''Kelaj'' gibi repliklerin.. İsmet Paşa'nın bile kendisine soru soran bir gazeteciye "Yeşe !'' diye cevap vermesi var.. ''Yeşe, donuna işe..!
    * * *
          ''Ne Gölcüğü? Gölcük  yok.. Gölcük tomruk yüklü kamyonların mola verdiği küçük bir su birikintisi sadece.. Ya da tomrukların ıslatılmak için yatırıldığı küçük bir gölet.. Abant var, Aladağ var, Alabarda var..'' Anlattıklarını dinlerken Berber Fadıl'ın tüm ülke berberlerine meydan okuduğu günleri hatırlıyorum.. Müşterisi Lefter'in yardımıyla kendini ayaklarından tavana asarak yaptığı sakal traşını.. O sakal tıraşı fotoğrafının İstanbul gazetelerinde çarşaf çarşaf yayınlandığını..
    * * *
          Abdullah Arcak'ın lokantasina kadar gelip orada takılınca Rekor kundurayı, Cici Berber'i, Emin Kıbrıscıklı'yı da ben ekliyorum onun yerine.. Vitrininde dönüp duran bir bebekle Seyfettin Ersan'ın tuhafiye dükkanını.. Sultan Hamamına inilen ara sokağı, o sokakta bir dönem çıraklığını yaptığım tornacıyı..
    * * *
          Vedat Albayrak abinin o dükkanda Küçük Ilıcanın giriş kapısı için yaptığı bir figür vardı, onu anlatıyorum.. İnşaat demirinden bükerek yaptığı kurna başında yıkanan kız'' figürünü.. O kadar ustaca yapılmış bir genç kız figürüydü ki o, akşam oldu mu içeriye alıyoruz.. İçeriye alıyoruz ki, sarhoşun biri becermeye kalkmasın kızı.. Olur mu olur.. Asansörde Damacana ile cürmümeşhut halinde yakalanan bile var literatürde..
    * * *
           DÜMDÜZ ETTİK EVVELALLAH..
           Yukarıda saydığımız mekanların hiçbiri yok şimdi.. Hepsini yıktık dümdüz ettik evvelallah.. Içimizdeki bastırılmış muteahhitlik duygularıyla günlerce seyrettik yıkım çalışmalarını.. Kanaat mağazası, Fadıl Gülez'in kırtasiye dükkanı, PTT çarşı şubesi, Bakkal Yahudi Salih, Secaattin Zorlu mağazası yerle bir edildi..
    * * *
          'Çukur Mahalle'de öyle.. Orada da ne eski evler kaldı, ne de sokakları dolduran çocuk sesleri.. Ben ne zaman Çukur Mahalle'den söz edilse ressam Utku Varlık'ı hatırlarım.. O'nun  ''Akşam üzerleri radyodan bir ince saz faslı kaplardı şehrin sokaklarını'' diye başlayan söyleşisini.. ''Yıkılmak üzere olan bir minareden zayıf, titrek sesli bir müezzinin 'Tanrı Uludur, Tanrı Uludur! diyen Turkçe ezan sesini dinlerdik'' diye anlattıklarını.. 
    * * *
           MÜNİR KUTLUATA..
           Ölüm en acemisi olduğumuz şeylerden biri.. Hepimiz bir gün öleceğiz, bunu biliyoruz.. Ama yine de, tanıdık birinin ölüm haberi ile sarsılıyoruz nedense.. Bunu geçen gün vefat eden Münir Kutluata ile bir kez daha  yaşadım..
    * * *
         1961 yılında çekilmiş bir fotoğraf var karşımda.. Şehir şinemasının girişinde çekilmiş bir fotoğraf.. Münir Kutluata var fotoğrafta, Necip Yirmili var, arkasında yahudi Tamer var, en arkada ise bir gurup öğretmen.. Osman Oral, Mehmet Yücetürk, Ayhan Tüzün, Macit Samur.. Fotoğraf bir resim sergisinde çekilmiş muhtemelen..
    * * *
            ''Bazen bir fotoğraf çıkar karşına ve sen binlerce şey hatırlarsın'' diyordu ya bir yazar, elhak doğru!  Şehir Sinemasında sandalyelerin havada uçuştuğu bir Nuri Sesigüzel konseri vardı, onu hatırladım.. Nuri Sesigüzel'e sahne arkasından sürekli laf atarak kızdıran gazeteciyi, elindeki mikrofonu fırlatıp sahne arkasına koşan Nuri Sesigüzel'i, onu beline sarılarak durdurmaya çalışan rahmetli Sabahattin Koçlu ile makinist Ahmet Öztoprak'ı..
    * * *
           Ve detayları.. Sinemanın varilden bozma sobası, antragda önünde biriktiğimiz büfe.. Fantas Adnan'ın araladığı kapıdan ürkerek girdiğim zifiri karanlık salon.. Ve arka sıralarda, yer bulamayanlara verilen taburelerde izlediğim filmler.. 
    * * *
           UTKU VARLIK..
          Raj kooperi de hatırladım tabii.. Onun Şehir Sinemasında gösterilen “Avaramu” filmini.. Sevdiği kıza ulaşamayınca kendini dağıtan bir aşık vardı o filmde.. Omzuna attığı Ceketi ve ayağında üzerine bastığı ayakkabılarıyla tuhaf bir adam; Raj Kooper.. Utku Varlık da ''Film Bolu'ya geldikten sonra, tüm şehir Raj Kapoor oldu'' diyor anılarında.. Tanıdığımız en ciddi kişiler bile Raj Kapoor gibi yürümeye basladilar şehirde.. Belediye hopörlerinde sürekli ''Avaramu'' çalındı; "Avaramu nıııı nını nın..!"  
    * * *
           Bir tek kendini bozmayan Ciba dayı.. O zaten Ceketi omzunda, ayağında topuğuna basılmış ayakkabıları ve cebinde Zaza marka usturasıyla şehrin 'fahri' Raj Kapoor'u..  
    * * *
          Yukarı Çarşı'da 'Toraman'ın yeri' nde kendisinden dinlemiştik; Kore'de omuzlarını düşürüp can çekişiyormuş gibi bir yürüdü mü; gören Korelileri uyku tutmazmış.. Tahsin Yazıcı paşa bile  'Cıba'cım' demiş Kore'den ayrılırken; ''Kanije'yi, Kunuri'yi önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum evladım,..! 
    * * *
          Utku bey de onun şehrin kabadayısı olduğunu anlatıyor anılarında.. Ondan kurtulmak için zorla gönüllüler listesine yazıp Kore'ye gönderdiğimizi, Kore'den döndükten sonra ''Jeep'' lakabıyla anıldığını..   
    * * *
           BİSİKLET..
          Peyami Safa ''Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe sahibi olunur'' demiş, ''zaman insanları değil armutları olgunlaştırır..'' Bayıldım bu söze.. Dört bisiklet çaldırmış engin tecrübe sahibi biri olarak bayıldım.. 
    * * *
           Tam 4 bisiklet..!  Dünya rekoru gibi..  İlkini Migrosun önünde, ikinciyi  çay bahçesinde otururken, üçüncüyü çalınan bisikletin akibetini sormaya gittiğim karakolun önünde.. Hiçbiri kilitli değildi.. Dördüncü bisikletimi aldığımda eş-dost zincirle bağlamamı önerdi, kimi de apartman boşluğuna koymamı.. ''Erdoğan bey “bak aynı yere bırakıyorsun, yine çalacaklar” diyen oldu.. “Sıkar biraz” dedim, ''ben bunların ciğerini bilirim, sopayla peşlerinden koştuğumu gördüler ya, hayatta  gelemezler.. Sabah kalktım, bisiklet yine yok.. Neyse çok  uzattık.. Hoşça kalın diyrek bitirelim.. 
          Erdoğan MÜHÜRCÜOĞLU..

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak Bolu Oto Lastik