BolununSesi; Halkın Gazetesi

At arabası.. Bolu Gençlik.. Atilla..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    5 Eylül 2013
         Bugün çocuklarla saatlerce sokaktaydım. Top oynadım, sohbet ettim. Çarşıya gittim, dokuz numara saç boyası aradım bir süre (kendime değil). Eve döndüm balkonda karman çorman duran alet edavatı topladım, okunmuş eski gazeteleri kağıt toplayanlar alsın diye paketleyip aşağıya indirdim.. Komşunun çocuğunun ud'unun akordunu yaptım, biraz bir şeyler gösterdim ona.. Bu kadar çok işi bir günde nasıl yapabildiğime ben de şaşıyorum. Hanıma da sordum "nasıl çok becerikli miyim?" diye "evet, evet" diyor, "ama bu becerini, daha anlamlı şeyler için kullansan!." 'Nasıl yani?" diyorum. "Yani! Diyor, bi otobüs yazıhanesi mi olur, bi avukat yanı mı? telefonlara bakmak filan gibi'. Çöktüm, "Yazıklar olsun!.."
    ***
           Yanarım yanarım da şöyle tadını çıkarta çıkarta bir at arabası süremedim ona yanarım. Bir seferinde bir arkadaşımla Kovboy filmlerindeki posta arabası niyetine üzerinde talaş çiti olan bir arabayı alıp kaçtık ama beceremeyip elimize yüzümüze bulaştırdık. At sanki arabanın izinsiz alındığını, kaçırıldığını anlamış gibi ikide bir arkasına dönüp baktıkça korktuk ondan 'bu hayvan bizim başımıza bir çorap örecek ama hadi hayırlısı" derken ancak elli metre gidebildik. İmaret Camisi'nin bir üst sokağında bakırcı veya tenekeci dükkanı gibi bir yer vardı onun önünde, hareket halindeki arabadan aşağıya atlayıp kaçtık..
    ***
          At arabası konusunda iyi değilim ama, atlar konusunda üzerime kimseyi tanımam.. "At yarışları" demiyorum hacı ! Atlar konusunda üzerime kimseyi tanımam diyorum! Yarabbim ya !.. Bak! At'a sol tarafından yanaşacan. Dizgin sol elinde sımsıkı ve gergin, sol omzun da atın sol tarafına gelecek şekilde, yani sırtın atın kuyruk tarafına gelecek şekilde duracan. iki elini de atın ensesine koyarak (sol ayağın üzengide) eyerin ortasından sıkıca tutup "ya allah!" deyip sıçrayacaksın. Ama bu arada sağ bacağını atın üzerinden aşırıp eyere otururken çok dikkatli olacaksın. Burada tecrübe konuşuyor tamam mı! Ata sağ tarafından binersen ne olur? Başkasına ne olduğunu bilmiyorum ama ben her sağdan binişimde kendimi sol taraftan yerde buldum..
    ***
          Erencük'de (yoksa Çayırköy'müydü?) Memedaliler'in beygirine az mı bindik? Emine Çakır Hocanımların beygiriydi demek ki.. 'Beni İyi kötü ve çirkin' filminin müziği eşliğinde düşünün bir kere. Atımın üzerindeyim ve atım şaha kalkmış kişniyor! 'Heeyyytt be!..Yoksa bana inanmıyor musunuz? Beni böyle bir resmin içinde düşünemiyor musunuz yoksa? İşte Memedali orda! Emekli olmadıysa gider sorarsınız kendisine. Kendisini son gördüğümde evlerdeki elektrik sayaçlarını okuyordu.. Mehmedali'yi bilirim beni sever 'Ne at'ı ya? biz onunla at'a mata binmedik!" demez herhalde..
    ***
           Hani hep okuruz gazetelerde; akşam üzerleri Bağdat Caddesi'nde altlarında son model arabalarla gençler piyasa yaparlar, şöyle bir gider gelirler ya. Hani lastikleri filan da 'cazır, cazır' öttürürler, virajları alırken filan altlarındaki arabalar "ciyak, ciyak" bağırır.. kızlar 'ağzı açık' bakakalırlar, bir hoş olurlar 'helecan!" yaparlar.. Hah işte! bugün ona benzer bir şey anlatayım ben size.. Semerkant Camisi'nin önünden Sultan Hamamı'na doğru hayallere dalmış yürüyorum. Bütün çocukluğumuzu geçirdiğimiz yerler burası. Bırakın caddeleri sokakları, evlerde yaşayanların isimlerini bile tek tek sayabileceğimiz kadar herkesi tanıdığımız yerler..
    ***
         Tam Hacı Lütfü'nün evinin önünde karşıdan gelen at arabasını görüyorum; Her zaman rastladığım biri değil adam, arada bir, o da keyfi çok yerindeyken.. Tarkan, Malkoçoğlu, Karaoğlan filmlerinden fırlamış gibi biri. Arabanın üzerinde heykel gibi ayakta duruyor, üzengiler elinde atlarına komutlar yağdırıyor deyhhh, büürsstttt ! falan gibi.. Araba yanımdan hızla geçerken arabacıya her zamanki gibi bir göz atıyorum, evet adam sanki 'Tatar Ramazan'ın dublörü, giyim kuşam tavırlar bakışlar makışlar..
    ***
         Adam arabacı mı? değil, peki ailede arabacı var mı? hayır yok. Semerkant Camisi'nin oradaki evlerden birinde oturuyor, onu hep evinin önüne bi sandalye atmış otururken, akşama kadar gelene geçene bakarken, vakit geçirirken görüyorum.. Arada bir tespihini de sallayıp parmaklarının arasında şööyylee bir tur attırıyor ki, öff ! Bugün bu tarz nasıl durur, yakışır mı falan dersen, geç onu! O zamanlar acayip sükse yapıyordu bu tavırlar.. Dediğim gibi kimin olduğunu nereden bulduğunu anlamadığım at arabasına kurulup bir çıktı mı sokağa, basbaya şov yapıyor, pencerelerde perdeler aralanıp genç kız bakışları fark ediliyor her taraftan..
    ***
          Adam o kadar karizmatik biri ki, at arabası ile yukarda anlattığım lüks arabaların arasına karışsa, arabasının üzerinde heykel gibi ayakta, ve 'klakson' yerine atlarına komutlar vererek 'deeyh, büürrsstt, çüüşş, ve cık cık cık! gibi inanın o sosyete gençler havasını alırlar yanında.. Arabacı işi biliyor, arabacı çapkın! Arabacı yakışıklı.. Arabacının yeleğinin altında bembeyaz ütülü bir gömlek, altında paçalarından düğmeli kilot pantolon, ayağında ökçelerine bastığı yumurta topuk ayakkabıları var. Söylemeye gerek var mı? çoraplar da aynen düşündüğünüz gibi; bembeyaz. Şöyle yandan yandan bir bakıyorum da; hafif 'dayı ayakları' falan da görüntüsüne 'cuk' oturmuş..
    ***
          Biz de arabacı bir aileden geliyoruz ama ben daha dedemin evrim geçirip arabasının tepesinde dikilebildiğine, arabasını ayakta sürebildiğine hiç rastlamadım. Hem de çok şöhretli! bir at arabacısı olduğu halde.. 'İspirto'dandır mı dediniz?" Yok canım o kadar da değil yani.. Yeri gelmişken; Eskiden bir şehrin en iyi arabası ve arabacısı nereden anlaşılırmış biliyor musunuz? Adliye'den hakimler, savcılar keşif yapmaya gidecekleri zaman kimin arabasını çağırıyorlarsa, en iyi arabacı oymuş. Oradan anlaşılırmış, en konforlu araba da onun arabası demekmiş.. Dedem rahmetli, arabasını eve bile getiremez adliyenin bahçesindeki ağaçlara bağlarmış hem arabasını hem de beygirlerini.. Çok mu sallıyorum? Peki, aşağı yukarı böyleymiş diyelim o zaman, sizi mi kıracaz!..
    ***
          Bu arabacı abi ile kapısının önünde otururken her gün karşılaşıyoruz. Oradan gelip geçerken nedense hep bana, bana bakıyormuş, hep beni izliyormuş gibi geliyor, öyle bir duyguya kaptırıyorum kendimi. O yaşlarda hep olur ya hani; yeni yetişiyorsun ergenlik dönemindesin, daha bulunduğun yaşların acemisisin, o yaşların getirdiği karışık duygular içindesin, çevrede gördüğün, işittiğin kötü örneklerden de olsa gerek 'Ne bakıyon lan!" demek ihtiyacı içindesin.. Sizde de olur muydu böyle şeyler?..
    ***
          Bir gün çarşıya gidiyorum, baktım yine o, evin önündeki sandalyesinde oturuyor. Bu sefer bana bakmıyor, yine elinde bir tespih var onunla oynuyor. Bana bakmıyor bakmasına ama, ben bu defa kafaya koymuşum soracağım 'Ne bakıyon!" diye. Kullanacağım argo margo lafları da ezberlemişim, noktasına hatta virgülüne kadar. 'Şimdi bugün bakmıyor' diye o kadar emek boşa mı gitsin?. 'Bi daha bana böyle bakarsan, ağzını burnunu dağıtırım, komaya sokarım lan seni!" falan diyecem, yani gösterecem ona gününü, dünyanın kaç bucak olduğunu..
    ***
          Diyecem demesine de, yanına yaklaşınca biraz tırstım mı ne yaptım, benim bütün planlar altüst oluverdi. Fısıldar gibi bir sesle "Ne bakıyosun abi bee!" dedim. 'Sinema mı oynaya burda?" Adamda çıt yok, koca gezegende ikimizden başka kimse kalmamış gibi sanki. Hiç oralı değil, elindeki tespihi çeviriyor, onunla uğraşıyor hala.. İçinden "nerden çıktı şimdi lan bu!" diye geçiyor belki de. Bana şöyle bi bakarak, "La ağanın bir sebebi yok, ben eeeyne bakıyan işte!" dedi, sonra şapkasını geriye iterek geldi, eli omzumda; bakmasının özel bir nedeni olmadığını, mahallede böyle yeni yetişen gençleri gördükçe hoşuna gittiğini falan anlatmaya çalıştı..
    ***
          Sırtımı yepeleyerek "takılma böyle şeylere abisinin" dedi. Çok utanmıştım. Sonradan çok 'delikanlı, mert' biri olduğunu anladığım abiye bir daha rastlamamak için hep aşağıdaki sokaktan gidip geldim eve. Pekii şimdi siz benim burada anlatmaya çalıştığım, Hacı Beşpara'nın evinin tam karşısında oturan, Hoca İsmail Amca'nın bitişiğindeki genci (şimdi sekseninde vardır herhalde) çıkartabildiniz mi? Helvacı Hakkı amcalardan mıydı? Sanki öyle diyesim geliyor da tam emin olmadığım için diyemiyorum. Karıştırıyor da olabilirim. Bir de durduk yerde laf işitmek var bu yaştan sonra. Boş ver! neme lazım!..
    ***
          "Eski nostaljik Bolu fotoğrafları meraklıları' diye bir sayfa var belki biliyorsunuz. Oradaki resimlere ara sıra girer bakarım. Orada neredeyse görmediğim fotoğraf yok gibi ama, yine de girer bir bakarım. Bunun insan ruhu üzerinde müthiş bir etkisi var, bunu fark ettim; rahatlatıcı bir etki, mezarlık ziyaretlerindeki gibi aynı.. Orada çok eski tarihlerde çekilmiş bir fotoğraf var, altmışlı yılların başlarında falan çekilmiş olmalı. Bolu gençlik takımının eski bir fotoğraf. Geçen gün uzun uzun baktım resme. Aklımdan geçenleri yazıya dökmeye, size anlatmaya kalksam inanın beceremem..
    ***
         Sonunda resmin altına bir yorum yapıp yükleyene teşekkür edeyim bari diye düşündüm. Resmin üzerine bir göz attım adamın ismini görüp 'iyi ki bu resmi yüklemişsiniz, teşekkür ederim dostum' gibi bir şey yazacam.. Aaa! ismi görünce şaşırdım birden, hem de korktum..Allahım ya! fotoğrafı oraya ben koymuşum iyi mi? Tövbe tövbe.. Sonra şöyle bir şey geldi aklıma; o fotoğraftaki eski futbolcuların isimlerini yeri geldiğinde anıyoruz, ölmüşlere rahmet diliyor, sağ olanların kulaklarını çınlatıyoruz falan. Ama yine aynı dönemlerde top oynamış bir o kadar da isimlerini hatırlayamadıklarımız var. Hem de o yıllarda Bolu'da kendilerinden çok bahsettirmiş, meşhur olmuş kişiler bunlar..
    ***
          Bolu Gençlik kalecisi Servet vardı mesela; Altay'ın kalecisi Varol'un başlattığı, kalecilerde şapka takma modasının Bolu'daki öncülerinden. Servet, Mehmet abinin (Başaygün) gölgesinde kaldı, Bolulu diliyle söyleyecek olursak 'baynıyamadı' bir türlü. Yine o zamanların kasketli ve 'havalı' kalecilerinden rahmetli Erkan Hoca'da (Tüzün) öyle. O da sahaya şapkasız çıkmazdı. Ulvi, Nazım, Cumhur, Yüksel, Kambur Sefa, Ethem; bunlarda o devrin unutulmaz futbolcularından.. O zamanlardan aklımda kalan, hakikaten çok ilginç bulduğum anılarım da vardır benim..
    ***
         Ağaçsporlu bir futbolcunun kaleciyi de çalımladıktan sonra topu tam boş kaleye atacakken dönüp bize el sallamak istemesi; sonra da arkadan yetişen kaleciye topu tekrar kaptırmasına ne kadar gülmüştük. O kaleci hatırladığım kadarıyla İsmail Kemal Caddesi'nden İnkilap Okulu'na dönerken sol köşedeki evde otururlardı. İsmi de Saadettin gibi bir şey olacaktı galiba. Peki bu kadar kişiyi sayarken ŞükrüAabi (Türker) unutulur mu hiç? Köse İsmail, Pıtı Kemal.. Ahmet abi (Öztoprak), tos Ahmet Amca'nın oğlu Ahmet Öztoprak. Bu Ahmet abi Bolu'daki amatör küme takımlarından Abantspor'un en tanınmış topçularından biriydi. İzleyenlere "helal olsun adama be!" dedirten cinsten yani. Erkan Berkman, Ayhan Çelen, Emin Palazoğlu..
    ***
          Saip Garipoğlu'nun ismini en sona sakladım. Cahit Sinan Bolu Gençlik'in nasıl belkemiği ise, Saip Hoca da Abantspor'un omurgasıydı belkemiğiydi.. Bolu Gençlik takımından bir futbolcunun rakip kaleye giderken, topu yarım metre taç çizgisi dışından sürdüğünü ama topun yanında olan hakem İhsan Abi'nin taç yerine devam kararı verdiğini anlatırlardı hep. Güya seyirci gülmekten yerlere yatmış ama İhsan Abi devam kararı vermekle de kalmamış itiraz eden Abantspor'lu futbolcuyu da oyundan atarak sürdürmüş komediyi. Gözümle görmediğim için bir şey diyemeyeceğim.. Bak şimdi aklıma geldi; Turgut Çulha'nın eczanesinde kalfa olarak çalışan Orhan Çiğdem vardı birde. Sakarya İlkokulu'nun arkasındaki sokakta otururlardı..
    ***
          Boluspor'un eski başkanı Necip Çarıkçı'nın trafik kazasında genç yaşta vefat eden amcası Rıza Çarıkçı; çok genç yaşta öldüğü için çok kişi tanımaz onu. Yine Galatasaray'ın Mehmet Başaygün ile birlikte İstanbul'a denemek, transfer etmek için davet ettiği Mustafa Karabacak (Bıdık Mustafa). Bu konuyu 'hanımları kızdırmadan' burada kapatsak mı dersiniz? Futbol yazısı gibi bir şey oldu bu sefer. İsmini saydıklarımızın hepsine de selam olsun, ölenlere de Allahtan rahmetler diliyorum..
    ***
          Bugün de hava ne kadar sıkıcı be Atilla. Biraz esse yetecek de, hiç esmiyor, yaprak kımıldamıyor. Neden bugün sana yazıyorum biliyor musun? Hani sen o camları kirli pastanenin önünde benim için kavgaya girmiştin "adamı yanlız bulduğunuzu sandınız öyle mi!" diye daldıydın adamlara da ikimizi birden dövmüşlerdi, aklıma o geldi bugün. O karışıklıkta havuza düşen ayakkabını çıkartamamıştık hatırladın mı? Ben de 'hatırladın mı? diye soruyorum. Nasıl hatırlayacan dimi lan? Bir de neyi hiç unutamıyorum biliyor musun; Hani bir maçtan sonra Fırka'dan Bolusporlular'ın kaldığı lojmana doğru bağıra bağıra küfürler etmiştik de, az kalsın gecenin köründe Yıldo'ya yakalanacaktık "herif tazı gibi koşuyor lan!" dedin durduydun gece boyu. Bugün hep o geldi aklıma..
    ***
          Geçen sene 'iki lafın belini kırarız' diye uğradım sana. Fark etmişsindir belki; 'ihlas' lardan sonra 'Elham'a geçecem bir gülme krizi tuttu beni. "Biraz adam ol, ne lan bu!" falan demişsindir. Yapma be Ati ! Aslahaddin'de tutmazmıydı öyle gülme krizleri falan. Bak kaç yıl oldu sen yoksun.. Eski nostaljik Bolu fotoğrafları diye bir sayfa var, senin fotoğrafına rastladım geçen gün, siyah beyaz.. Ne diyecem? kimse umurunda değil mi artık, bıraktın çektin gittin diye hiç mi düşünmüyorsun, hiç mi takmıyorsun kimseyi oğlum? Gerçekten mi lan? peki, n'apalım. İyi bari hadi 'adiyos miços! Ati.. Ha! bak aklıma geldi; Geçenlerde oğluna sordum hepsi iyilermiş, hiç bir problem sorun falan yokmuş, haberin olsun.. Sen şimdi kesin kafaya takarsın, takma lan! Kim olduğunu kimse anlamadı, isim sahte, oğlun da anlamamıştır korkma..
                   
                                                                     

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak