Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Şevket Amca.. Trajik bir olay.. Zeki Efendi..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Şevket Amca.. Trajik bir olay.. Zeki Efendi..
    14 Mayıs 2013
         Günümüzde artık pek de kıymeti harbiyesi kalmadı, çocukluğumuzun en güzel zamanlarını, atraksiyonlarını, atmasyonlarını geçirdiğimiz yerlerdi sokaklar.. "öbür"mahallelerin kızlarını ağızlarımızdan düşürmediğimiz, mahalle maçlarında "cıngar" çıkarıp kavga döğüş ettiğimiz, herkesin birbirlerini tanıdığı hatta birbirlerinin her işine burnunu sokmakta sakınca görmediği yerlerdi..
    ***
         Bakkalında plastik top satılan yer, veresiye alış veriş yaptığınız yerdi, evinizin anahtarını komşularınıza bırakabilecek kadar güvendiğiniz yerlerdi.. Yaşamınızın parçası olmuş, atsan atılmaz satsan satılmaz yerler.. Karaçayır'da böyledir, Gölyüzü'de böyledir, Tabaklar'da, Karamanlı'da, Aktaş da böyledir..
    ***
         Sizin hiç bizim mahallede "Ergin" Sokağa yolunuz düştü mü ?.. Hatırlamışsınızdır belki, bizim gurubun "mütevelli heyeti" nden Füsun, Neşe ve diğerleri bol bol resimlerini çekmişlerdi.. Sokağın ismi nereden geliyor ? vallahi bu konuda çok rivayetler var ama, en güvenilir kaynak Şevket Amca'dır.. Onun bildirdiğine göre isim 'Erik' den geliyormuş.. Eriğin ilk hecesi olan (Er) den geliyormuş.. Şaka mı yapıyorum sandınız?
    ***
         Şevket amca bu konuda mahallemizin en güvenilir kişisidir dedik ya en başta; o öyle diyorsa kesin öyledir.. Ona inanmayıp kime inanacağız.. Hayatı boyunca Bakırköy akıl ve ruh hastalıkları hastanesinde "en kıdemli hasta " olarak bulunmuş ve hayatının son demlerinde "şifa bulamamış" olarak taburcu edilmiş deneyimli bir kişiliktir.. Onun Baırköy'de mahallemizi şerefle temsil etmesinden sonra bayrağı benim üvey amcam deli Fahri teslim almış, onun da vefatından sonra anında onun yerine "Raşit İşbilir" in kapı komşusu (ismini hatırlayamadım) bir abi Bakırköy'e yollanarak boşluk hemen doldurulmuştur..
    ***
         Tekrar Şevket Amca'ya dönersek; çıktığı üç katlı evin çatısından; o tarihlerde onu oradan indirecek itfaiye merdiveni olmadığından, kahraman kolluk kuvvetlerimiz tarafından ancak taşa tutularak indirilebilmiş mahallemizin bir bilge kişisidir.. O'nu, bahçesinde kendisinin yaptırdığını iddia ettiği "düşünen adam" heykeli olan şatosuna "refakatlı" olarak götürmek hep sorun olmuştur.. Ona göre koca İstanbul'da bir "Sabancılar" ın "Atlı köşkü" vardır, birde Bakırköy'de kendisininki..
    ***
        Kızlarla birlikte bile "seksek" oynadığımız, "at arabalarının" arkasına takılıp arabacının kırbacını yediğimiz, dört teyzenin uçlarından tuttuğu "Battaniye" ye, dut silkelediğimiz, yolları sulayan arazözün geçtiği sırada, yolun sağına ve soluna fışkırttığı suların üzerinden atladığımız, arazöz şoförünü kızdırıp arazözün suyunda tepeden tırnağa ıslandığımız günlerdi, caddelerdi sokaklardı..
    ***
         Yazdıkça yeni yeni şeyler hatırlıyorum.. Benim severek çok sık yaptığım bir oyuncağım daha vardı.. İki düğmenin ortasından geçirdiğim ipi kendi ekseni etrafında hızla döndürüp, aniden durdururdum.. İpi iki ucundan lastik gibi sündürdüğümde düğmeler vınlayarak dönmeye başlarlardı.. Nasıl hatırladınız mı ?
    ***
         Bakın Arazöz deyince Bolu'da bizim emektar "törtör" vardı.. Onu herhalde Bolu'da tanımayan bir Allah'ın kulu yoktur.. Benim çocukluğumda bir tek o vardı.. Kah yaz aylarında caddeleri, sokakları toz kalkmasın diye ıslatır, kah da, yangın ihbarı aldığında o külüstür haline bakmadan şangır şungur yangın yerine yetişmeye çalışırdı.. Sizde belki yangını söndürmek için tutulan "patlak" hortumdan her tarafa sular fışkırdığına şahit olmuşsunuzdur.. Aralarında bizim " Remzi Evren'in babasının da olduğu itfaiyeciler yangına o külüstürün arkasında ayakta tutunarak giderlerdi..
    ***
         Bir de onların önünde "kılavuz" olarak giden cip vardı galiba, tam emin değilim başka bir yerden hatırlıyor da olabilirim.. İtfaiye aracının o zamanlarda sireni yoktu ve yangına giden itfaiyecilerden birisi araç üzerinde yangın yerine gidene kadar "çan" çalardı.. Öyle değil miydi Kökezciler !.. Ben yaşım itibarı ile anca bu kadar hatırlayabiliyorum.. Mehmet Abiye sorsak o bize Bolu'da yangına giden "Tulumbacılar"ı bile anlatabilir.. Ha birde unutmadan; eskiden biz "siren" ismine "canavar düdüğü" derdik, "siren" sonradan icat oldu.. Vardıysa da biz bilmiyorduk..
    ***
         Üstte Şevket Amca'dan bahsedince, şimdi başka bir şey daha hatırladım.. Çocukluğumda kapısının önünden geçerken korktuğum ve oradan süratle geçip uzaklaşmak istediğim bir ev vardı.. Aslahaddin Camisi'nin arkasında, Bilge ve Mine Akçakoca'ların evine giden yokuşun başındaki ev.. Rahmetli Engin Mert'in babası Ziya Amca'nın evi de buralarda bir yerdeydi.. Geçenlerde anlattığım Bolulu ünlü BJK li "Pıytı" da bu sokakta otururdu.. Biraz daha ilerde sağda "Maviler" diye bir aile vardı hatırladığım.. Birde onlardan birinin adı Yılmaz olan bizim yaşıtımız iki yaramaz oğlanları..
    ***
         Benden biraz daha yaşlı olanlar daha iyi hatırlayacaklardır; bu evde o yılların en trajik olaylarından birisi yaşanmış, bir takım psikolojik sorunları olan bir anne evinde otururken aniden cinnet geçirmiş; gözüne başka nesneler gibi görünen üç küçük çocuğuna korkunç bir şiddet uygulamıştı.. Daha sonra polisler onu sokağın başında bir taşın üzerinde oturmuş; üstü başı kanlar içinde, kendi kendine konuşurken yakaladılar..
    ***
        Yıllarca Bakırköy'de tedavi gören bu hanım daha sonra evine, eşinin yanına dönmüş yaşantısına yine bu evde kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı.. Son derece sessiz ve yüzlerindeki acı dolu ifadeleri hemen hemen herkesin kolayca fark edebileceği bir aile olarak,"bir Köroğlu bir ayvaz" iki kişilik bir aile olarak..
    ***
        Bolu tarihinde yaşanmış önemli olayların içinde birde "Zeki efendi" olayı var.. Bugün bununla ilgili bir şeyler okuduğumda; hemen "mal bulmuş mağribi" gibi atladım olayın üstüne, bunu bizim Bolulu Kökezcilere aktarırsam çok alkış alırım diye düşündüm..
    ***
        Geçen sefer vergi topladığını iddia ederek Bolu'yu bir nevi haraca kesen "Voyvodalar"ı anlatmıştık.. Onlardan sonra aynı işin "Mültezim" lere devredildiğini onların da "zulüm" de voyvodaları aratmadığını anlatmıştık.. Sistem şöyle çalışıyordu;
        On kilo buğday arpa yulaf her neyse ürünü olan bir köylü bunun bir kilosunu devlete vergi (aşar) olarak veriyordu, daha doğrusu devlete doğrudan değil de, bu işi devlet adına üstlenmiş olan zengin, "astığı astık, kestiği kestik" birtakım kişiler(mültezim) aracılığıyla veriyordu.. Bu zalim adamlar vergileri mümkün olduğunca fazla toplayarak kendilerine düşecek olan hissenin de fazla olması için zavallı halka yapmadıklarını bırakmıyorlar, halkın "anasını ağlatıyorlar" dı.. Bunları anlatmıştık..
    ***
        İşte bunlardan biri de Mültezim olarak köylüden Aşar-Öşür toplayan, Taşhancı namıyla tanınan Zeki Efendi'dir.. Ama bu sefer anlatacağım biraz farklı bir hadise.. Bu Taşhancı Zeki Efendi devletin Akçakoca taraflarında yaptıracağı bir yol yapımı işini de üstlenmiştir ve İstanbul Hükümeti'yle yaptığı anlaşmaya göre de yol yapımında kullanacağı işçiyi istediği gibi toplayacak ve bunlara hiç bir ücret de ödemeyecektir..
    ***
         Tam herkes çiftinde, çubuğunda yoğun olarak çalıştığı bir sırada Zeki Efendi'yle katibi köylünün tepesinde dikilir ve onları toplayarak Akçakoca'ya yol çalışmasına götüreceklerini söylerler.."- Hazırlığınızı yapın ! derler.. Zeki Efendi gittikten sonra düşünüp taşınan ve çoğu Bolu çarşısında esnaf olan köylüler işin ayrıntılarını yavaş yavaş öğrenince çılgına döner..
    ***
        Sakin atın çiftesi pek olur derler ya hani, aynen o hesap bu gariban köylünün, esnafın intikamı çok acı olur.."-Lan yetti artuk be ! "-öldük mü lan ... godumun ! deyip sokağa fırlarlar.. Bıçağını, nacağını, sopasını kapan doğru "Taşhancı Zeki Efendi" nin Büyük Cami civarındaki yazıhanesinde alır soluğu..
    ***
         Evet sonra neler oluyor? Zeki Efendi'nin Çarşı'daki dükkânını basan köylüler, camı çerçeveyi indirip, tezgahtaki malları etrafa saçıyorlar, ortalıkta buldukları her şeyi kırıp döküyorlar.. Mültezim Taşhancı Zeki Efendi'yi bulamayan Bolu ahalisi, onun katibini yakalayarak "yer misin yemez misin" adamakıllı dövüyorlar, katibin pestilini çıkartıyorlar.. Hem vergi (aşar) toplayan, hem de taahhüt işlerine girerek devlete müteahhitlik yapan Zeki Efendi, bu baskın sırasında, Korkudan ne yapacağını şaşırıyor, can havliyle çarşıdaki dükkanının çatısından diğer dükkanların çatılarına atlaya atlaya kaçıyor..
    ***
         Halil Ağa' nın fırınının çatısına geldiğinde, bacadan aşağı sallanarak fırına inip orada saklanıyor.. Daha sonra, büyükçe bir ekmek sepetinin içine oturtulup, üstü örtü ile kapatılıyor ve bir işçinin sırtında, evine taşınıyor.. Olaylar o kadar büyüyor, artık önü alınamaz hale geliyor ki, vilayet merkezi olan Kastamonu'dan gelen süvari askerleri olayları zorlukla bastırabiliyorlar..
    ***
         Bir Bolu Pazarı günü başlayan karışıklık böylelikle son buluyor.. Olaylar son buluyor ama Bolu Mutasarrıfı Mustafa Zihni Efendi de bu olaylar yüzünden görevinden oluyor.. Tabi buna benzer Bolu'da yaşanmış yüzlerce hadise var, bunları da siz itiraz etmediğiniz sürece anlatmaya devam ederiz.. Bugünlük de bu kadar olsun.. hoşça kalın..
                                                    26.04.2013/  Erdoğan MÜHÜRCÜOĞLU

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak