BolununSesi; Halkın Gazetesi

Pazartesi sendromu.. Fırka'da bir akşam üstü.. Ve Arif..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    28 Temmuz 2013

    Pazartesi sendromu diye bir şey var ya hani, çalışanlar için bu doğal tamam da; bana ne oluyor?. Sabahın köründe herkesten evvel ben de ayaktayım. Zaten yatakta bi o yana bi bu yana dönmüş durmuşum uyku tutmamış, neredeyse sabahı etmişim. Son çare olarak artık koyun saymaya başlayacam uykum gelsin diye..

    ***

    Saymasına sayacam da tekniğini bilmiyorum işin. Bir yerde okudum benim gibi bu işin tekniğini bilmeyen birisi yattıktan sonra başlamış koyunları saymaya, ama koyunları hep sağdan sola atlatıyormuş çitin üzerinden. Bir, iki, üç, dört, yüzlerce koyun saymış ama 'tık' yok, uyuyamamış. Sonra düşünmüş "lan ben solağım bir de soldan sağa atlasınlar bakalım şunlar!" başlamış bu sefer soldan sağa bir, iki, üç, dört saymaya. Hasılı kelam olacak gibi değil kalkmış oturmuş..

    ***

    Bana sorarsanız, bu koyun moyun sayma işleri bence hava civa işler. Sonra arkadaş sorun sadece uyuyamamak değilki, bir de bende öyle bişey oluyor ki düşman başına!. Uykuya dalmasına dalıyorum da, sonra birden ne oluyorsa oluyor bir boşluğa düşmeye başlıyorum; sonsuz bir boşluğa. Bi anda zıplıyorum yataktan. Ondan sonra hadi bakalım koyunları yeniden topla, yeniden çitin üzerinden atlat bir, iki, üç, dört diye. Say babam say! yeniden..

    ***

    Sonradan aklıma geldi 'abaza' lakaplı çimento da çalışan bir arkadaş vardı Üner Can'ın yeraltındaki 'Abantspor' lokalinde. Hergün birlikte 'poker' oynadığımız ve onu hiç bir zaman yenemediğimiz. 'şu ağzını kırdığımın sendikacısına (fabrikada sendikacıydı) ne yapsak! diye formüller geliştirdiğimiz. O zamanlarda da öyle olur, gece uyku muyku bir türlü tutmazdı. Başımı yastığa koyar koymaz kafamda iskambil kağıtlarını karmaya başlardım hemen; papaz, kupa, kız, sinek, maça. Kağıtları karıştır allah karıştı, sonrada dağıt teker teker. Hani sihirbazlar sahnede iskambil kağıtlarını akordiyon gibi bir elinden diğerine aktararak kararlar ya 'tırrrıkkk' diye aynı öyle..

    ***

    Yatakta o yana dön, bu yana dön kurtulmanın imkanı yok, hep aynı sahne; İskambil kağıtları karşında sanki dans ediyorlar. Bir kenardan da 'sendikacı' göz kırpıyor gel, gel! diyor bizi ördek gibi 'pıtır pıtır' yolmak için. Gel de uyu bakalım. Ertesi gün de zaten herif gerçekten yoluyor bizi 'pıtır, pıtır'. Hile yapmak falan gibi hiç bir şey de sökmüyor adama. 'Ah o lokal var ya o lokal!, bizim kuşağın anlatacağı çok anıları vardır orada geçen, 'Abantspor lokali' nde geçen. Ama kimse çıkıp bişeyler anlatmıyor nedense..

    ***

    Bak! şimdi ne geldi aklıma? Bolusporlu futbolcu 'Deli Mustafa' vardı hatırlarsınız. Onun lokalin orta yerinde, üzerinde "büyük tavşan süs'tür, onu almaya çalışmayın" yazan oyuncak makinası vardı. İçine para attığınızda 'kepçe' gibi 'yaba' gibi bir şeyle içinden oyuncak çıkartmaya çalıştığımız camekanlı makina. Bu aletin bir adı vardır mutlaka ama ben bilmiyorum. Bildiğiniz para tuzağı yani. Gıcık bişey, tam tutup çıkartıyor gibiyken 'pat' diye kayıp düşerdi namussuz oyuncak. Bir de şu özelliği vardı o lokal'in; daha merdivenlerden inerken, lokale gelen kişinin önce ayakkabıları göründüğünden geleni gideni ayakkabılarından tanırdık.. O yüzden korkusuzca otururduk lokalde, sigara dumanlarını savura savura anasını satayım..

    ***

    Geçenlerde Memleketimizin unutulmaz şahsiyetlerinden birini, Yanık Hayri'yi anlattıydık ya hatırlarsınız. Aman ne yorumlar geldi, ne yorumlar. Siz bunların bazılarını gördünüz bazılarını göremediniz, yani başka kanallardan gelen yorumlar da oldu. Böyle durumlarda insan bu tuhaf oluyor "ulan ben ne yaptım farketmeden!" diye. Yoksa biri benim yerime geçip yazının içine bir şeylermi ekledi falan gibi.

    ***

    Dönüp tekrar tekrar baktım pek de bu kadar tepki alacak bir şey göremedim. Bir yerde sadece, 'Yanık Hayri' abimin konuşmasının bir yerinde kullandığı bir argo söz var hepsi o.. Memlekette sabahtan akşama kadar herkesi 'kalaylaya kalaylaya' dolaşan insanlar olmasak anlayacağım da; böyle bir yazının içinde mizah olgusunu öne çıkarmak için kullanılmış bir söze benim memleketimin insanları nasıl tepki gösterdi anlayamadım..

    ***

    Aslında bütün yöresel konuşmaların içinde, cinsellikle asla alakası olmayan sözler vardır. Zaten bunlar kullanılırken kullanan farkında bile değildir ne dediğinin.Yani bizim Bolu'lu bunu öyle bi yerde sadece tek kelime ile 'godumun' olarak kullanır ki, normalde beş, on cümlede zor anlatılabilecek bir konuyu tek kelimede 'şak' diye özetleyiverir. Fazla mı uzattım konuyu? durun! şimdi bu küfürlü müfürlü konuşmayla ilgili yeni bir paragrafa geçeyim ben..

    ***

    Fırka'daki Tatar İsmail abinin yerinde garsonlara seslenmenin falan hiç yararı yoktu biliyor musunuz?. Garsonun biriyle 'göz göze gelsem, çağırdığımı anlayıp gelse' diye düşünmek gerekmiyordu. Bir garson arada bir gelip tepsiye sıraladığı çayları dağıtıyordu isteyenlere. Bu arada siz 'tatar böreği' (çiğ börek) falan istiyorsanız, söylüyordunuz garsona. Böyle "anti demokratik!" ortamdan dolayı ben hep tarçın içmek istediğim halde, ümidi kesip, gelen çay'dan almak zorunda kaldım tepsiden. Tarçın istemeye korktuğumdan tabi. Kızarlar belki diye..

    ***

    Bir gün orada oturuyorum,yanımdaki masada oturan da bir karı koca var, adam sürekli küfür ediyor. Sanırım bir miras mevzusu filan var aile içerisinde. Belli ki ona acayip sinirlenmiş. Herkese 'koyuyor'. Karısı da yanında; kadıncağız kızarıp bozarıyor ama yapacağı bir şey yok. Kadın çevresinden utandıkça onun yerine ben de utanıyorum. Hayır bende o sıralar 'küfürbaz'ım ama karısının yanında falan olunca. Acayip bi şey yani. Adamın ağzında bir de sakız var nasıl çiğniyor onu görmeniz lazım vırç,vırç,vırç..

    ***

    Neyse; kalktılar bunlar. Giderken de "Midem bulandı be!" diye söylenerek gidiyor adam. İsmail abi adamın ne dediğini tam duyamadı, benim yüzüme bakıp "Ne dedi lan şimdi bu?" dedi. "sinek çıkmış İsmail abi! dedim usulca, "gazoz lan bu! Ben mi koydum sineği şişeye!. Madem gördün sonuna kadar niye içtin a pezevenk!." İçeri giderkende söyleniyor kendi kendine "Git gazozcu kambur Selvet'i bul ona söyle.." unutmam bu sahneyi hiç..

    ***

    Çok langırt (masa topu) oynadık İsmail Abi'nin Fırka'daki kahvesinde. Arkadaşım Nurgun'la gider langırt oynardık 'açmacasına'. Açmacasına demek yenilenin bir sonraki partiyi ödeyecek olması demek. Arkadaşıma 'Sen benim ördeğim'sin! derdim,' Bana yenilmeye mahkumsun!. Çok sinirlenir eline ne geçirdiyse fırlatmaya kalkardı üzerime. Benim paramın biraz 'kıt' olduğunu biliyormuş da mahsus yeniliyormuş. Ben bunu anlamıyorsam,kafam basmıyorsa o ne yapsınmış? Yalan tabii ki.

    ***

    Şimdi artık hiç kızmıyor bana, hiç sesini çıkaramıyor Nurgun, gördü gününü!. Öleli iki yıl oluyor aşağı yukarı. Suni Tahta Fabrikası'nda çalıştığı yıllarda servis otobüsünden indikten sonra yaptığı bir kavgaya rastlamıştım. Adam ona kavga sırasında ağza alınmayacak laflar ederken o doğru dürüst küfür etmeyi bile beceremediğinden "boyun posun devrilsin inşaallah!" diye yumruk atmaya çalışıyordu adama.. Arkadaşım benim ya!. "Nurgun, nurgun! kızlara vurgun!.."

    ***

    Bak şimdi! şeytanın işine bak. Yukarıda dedik ya 'parkta adam vırç, vırç sakız çiğniyordu' diye, aklıma ne geldi. Hayır! şimdi anlatacaklarımı unutacam ondan korkuyorum. Neyse kısacık bir not olsun bari; Arkadaş ! Bolu'da sakız çiğneme şampiyonası falan tertiplense var ya! benim Kemal abimi kimse geçemezdi. Ya bakın vallahi abartmıyorum; Dünya çapında sakız çiğneme olimpiyatları filan tertiplenseydi var ya! yedi kıtadan 72,5 millet katılsa onun karşısında hiç kimsenin şansı olamazdı. Öyle 'sakız patlatma'lar, sakızla içice balonlar şişirmeler falan şaşardınız. Bunları yaparken kendisi farkında bile olmazdı..

    ***

    Müşterilere tezgahın üzerine yaydığı mallarını gösterirken, farkında olmadan yapardı bu envai çeşit şakız şovlarını.. Kendi rekorunu ancak kendi 'egale' edebilirdi. O derece. Kim olduğunu merak ettiniz mi onun? Onu bu yazdıklarımdan sonra çok kişi zaten tanımıştır. Hani eskiden Barış Manço'ya 'Barış Manço Moda-İstanbul' yazdınızmı bütün mektuplar ulaşıyordu ya! İşte aynı onun gibi. 'Kemal abi İsmetpaşa caddesi' bence tamam.. (Sevgili Kemal abime bu arada allahtan rahmetler diliyorum)..

    ***

    Bir şey olmuyorsa olmuyordur kardeşim, hiç boşuna yırtınma, hiç boşuna 'debildeyip' durma, 'olmuyor de bırak.. Bak! Tren raylarında lokomatif gibisin. Gideceğin yer konusunda hiç bir seçeneğin varmı? 'yok!. Olsa olsa 'bir ara istasyonda' görevlinin biri makas değiştirir ve sen yine kendi belirlemediğin bir yöne doğru çuf,çuf,çuf yol alırsın, istemesende. 'Bak! şimdi konuyu nereye bağlayacam..

    ***

    80 li yılların ortalarında orman mühendisi (ayrıca da makine mühendisi) M. Edip Korateş'in şefliğini yaptığı Türk Sanat Müziği Koro'sunda Arif isminde bir arkadaş vardı, Siyami Palazoğlu'nun konusu olduğu için, o daha iyi bilir, tanır onu. Hani bazı kişiler vardır yetenekli, azimli, çalışkan. Yetenekli, azimli, çalışkan ama kanatları kırık, boyunları hep eğri. İşte öyle bir arkadaştı Arif. Kültür merkezindeki koro çalışmalarına, hatta zaman zaman aynı yerde verilen konserlere çalıştığı kereste atölyesinden koşa koşa gelerek son anda yetişir, üzerinde silkeleyip temizlemeye fırsat bulamadığı talaş ve hızar tozlu iş elbiseleri ile korodaki yerini alırdı..

    ***

    Solo şarkı okuması istendiğinde de onu Zeki Müren şarkıları okurken dinlerdik, galiba sesi de çok benzerdi ona, öyle hatırlıyorum. Acaip de beğeni toplardı, alkış alırdı.. Biraz da kekeme oluşundan belki, bana hep içine kapanık, utangaç birisi gibi gelirdi. Bir gün Bolu'da belediye hoparlöründen onun ölüm ilanını duyduğumda çok şaşırmıştım. Şimdi tam anımsayamıyorum ama o zamanlar sanki 'kıytırık' basit bir nedenden öldüğünü anlatmışlardı genç yaşta..

    ***

    'Bir şey olmuyorsa olmuyordur kardeşim, hiç boşuna yırtınma, hiç boşuna debildeyip durma, olmuyor! de bırak..' demiştim ya en başta; onun için söylemiştim, Arif için. Bolu'da Kültür Merkezi'nin merdivenlerinde, başından çıkardığı el örgüsü beresini dizine hızlı hızlı vurarak temizlemeye çalışırken hatırladığım Arif için.. Karışık işler bunlar be arkadaş, vallahi! Bu işleri anlayabilene aşk olsun yani..

    Hoşça kalın..

     

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında kullanmaktır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak