BolununSesi; Halkın Gazetesi

Cambazlar kahvesi.. Tevfik Bakkalbaşı.. Buket Meyhanesi..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    30 Aralık 2013


          İnsan geçmişte kendisini çileden çıkaran, hayatını zorlaştıran bir şeyi niye özler ki? Ya da elektriksiz, televizyonsuz, telefonsuz zor şartlarda geçmiş zamanları nasıl özlemle anar? Nasıl bir şeydir ki, bugün onları süsleyip püsleyip rüyalarına bile sokar. Televizyonda gördüklerimize hala şaşırdığımız zamanlar vardı bizim. Babaanneme Aşık Veysel'in ölümünden sonra her televizyona çıkışında, nasıl olup da öldüğü halde saz çalıp türkü söyleyebildiğini anlatmaya çalıştığımız zamanlar..
    ***
          Veysel'i her gördüğünde ürken ve tülbentinin kenarıyla ağzını kapatmaya çalışan "lan oğlum bu adam ölmedimiydii?" diye soran babaanneme "Bak şimdi nine; şöyle oluyor !" diye tekrar tekrar anlatmaya çalıştığımız zamanlar; 'tülbentle ağzını kapatmana da gerek yok, adamın zaten gözleri de görmüyor' dediğimiz.. Birde yatacağı zaman ayak ucuna koyduğumuz sıcak tuğlayı yatakta kaybedip kıyameti koparttığı zamanlar.. Eskiden öyle de bir şey vardı, soğuk Bolu gecelerinde su torbası yerine 'sıcak tuğla' pratik bir çözümdü. Tuğlayı zaten odanın ortasında yanmakta olan sobanın üzerine koyuyordun, orada iyice ısınan tuğla sıcaklığını içinde uzun süre tutuyor, sen uyuyana kadar da soğumuyordu..
    ***
          Ben de ilk Almanya'ya gidiş gelişlerimde koskocaman bir uçağın, üstelik o kadar yolcu ve bir o kadar da bavul yüklenmişken, havada durabilmesine, sonrasında kazasız belasız yere inebilmesine şaşırırdım. Kimseye söylemezdim, belli etmezdim ama, korkardım. Uçağın tekerleri yere değer değmez topluca alkışlamanın henüz görgüsüzlük sayılmadığı zamanlardı.. Sonra bırakın uçağın tekerlerinin yere değmesini Türk filmlerinde olay yerine gelen polislerin göründüğü her sahneyi de alkışlıyorduk.. Galiba heyecanlı olsun diye de hep film biterken, 'son' yazısından biraz önce geliyorlardı bizim polisler.. Şimdi şu yaşta bile eğer bir Türk filmine denk gelmişsem ve içinde polislerin olay yerine geldiği bir sahne de varsa, ellerimi ayaklarımın arasında gizleyerek alkışlar gibi yapıyorum. Tıpkı eski zamanlardaki gibi.. N'apalım delilikse delilik..
    ***
          Bazen ulan diyorum içimden şu televizyona baltayla bir girişsem ekranını mekranını patlatsam.. Nedir bu ya son günlerde! arkadaş vırvır edeceğinize biraz da şu halkı düşünün sorunlarını çözmeye çalışın, öyle değil mi? İki katılımcı dün akşam izlediğim açık oturumu terkedip gidince bende çarptım kapıyı çıktım evden. Biraz dolaştım molaştım da rahatladım.. Haberler öyle, diziler desen daha beter.. Deli gönül kaldır at diyor televizyonu balkondan aşağı, hem de içindekilerle birlikte..
    ***
          Haberciler yorumcular, siyasetçiler, şarkıcılar, evlenme programları ve o programlara katılan; kat isteyen, yat isteyen kadınlar.. 'Evin var mı? SSK var mı? maaşın ne kadar?' diye soran kadınlar da dahil hepsini birden savursam atsam balkondan aşağıya.. Sanki o zaman her şey düzelecek, herkes rahata erecek. Çok sinirliyim bugün vallahi. Bir 'kum torbası' falan mı edinsem ne yapsam? İnternetten baktım, çok faydasını görürmüşüm..
    ***

           BUKET MEYHANESİ..
           Yahu düşünsenize; dünyanın en gereksiz adamı dünyanın en gereksiz konuşmasını yapıp akşam akşam seni deli ediyor ve biri sana diyor ki 'aldırma dinle geç' tamam geçelim de nasıl olacak? nasıl geçecez..? Benim Beşkavaklar'dan 'süper zeka' arkadaşıma bakarsan; 'sen Sünger Bob izle güzel abim' diyor. Onun bir arkadaşı varmış Paşaköy'lü, çok sinirlenince kendi kolunu ısırıyormuş, öyle yatışıyormuş sinirleri. 'sen de öyle yap istersen' diyor.. Ne deyim ben şimdi sana, yazıklar olsun senin boyuna posuna Şinasi..!
    ***
          Bolu'da 'Buket' diye bir meyhane vardı eskiden Abdullah Gökmen'in meyhanesi.. Bu gibi durumlarda sığınılacak tek limandı. Kafan bi şeye mi bozuldu; oraya gidip 'iki tek' attın mı iş biterdi.. Abdullah Yüce dinleyecektin orada, 'uzayıp giden o tren yolları' mesela.. Buket Meyhanesi'ni bile bu yazının içine soktum ya; benden korkulur.. Baykan'ın karşısındaydı o meyhane, sonradan büyük Kökez'in oralarda bir yere taşınmış.. Hiç unutmam meyhaneden içeri girerken kovboy filmlerindekiler gibi kanatlı kapıları itip içeri giriyordun.. Bir atlar eksikti kapıya bağlayacağımız..
    ***

            YUKARI ÇARŞIDA..
            Akşam üzerlerini seviyorum ben. Aklımda binbir fotoğraf, Belediye Meydanı'ndan yukarı çarşıya doğru yürümeyi.. Tanıdık, tanımadık bir sürü insan arasından, öylece sallana sallana.. Osman Çelebi'nin oradan yukarı çarşıya  doğru kıvrılıp, Berber Fadıl'ın önünde biraz soluklanıp sonra devam etmeyi....
    ***
            Ekmekçi Kadir'in fırınının altında 'Cambazlar Kahvesi'ne giriyorum biraz.. Kahvede alt yaka köylüleri var; Okçular'dan, Örencik'den; kağıt oynuyorlar, dama oynuyorlar, tavla oynuyorlar.. Çaylar 'şıkır şıkır' karıştırılıyor, kahveler höpürdetiliyor. Bir sandalya çekip oturuyor biraz oyun seyrediyorum. Oradan çıkıp Osman Çelebi'nin dükkanının önünde  Muharrem Toraman'ın meyhanesinden gelen şarkıyı dinliyorum bir süre..

        'Çekil git meyhaneci,
         beni halime bırak.
         tükenip gideceğim
         bu gece bardak bardak..'

          Tanıdık birine rastlarım belki diye, meyhaneye giren çıkanları izliyorum, çevrede koşuşup duran öğrencilerin coşkulu halleri beni de keyiflendiriyor.. Ben böyle siyah beyaz hayallerde, ıslık çalarak yürüdüğüm yolları seviyorum be arkadaş..
    ***
          Bakın şimdi ne hatırladım; hani yukarıdaki satırlarda Cambazlar Kahvesi'nden bahsettim ya; bu kahvehanenin tam ortasında, camdan bir bölme ile ayrılmış berber dükkanı vardı, yani kahvehane'nin orta yerinde ikinci bir dükkan.. Burada Aktaş Mahallesi'nden Lütfü amca hem kahvehaneyi işletir, hem de eğer müşteri çıkarsa bu camekanlı bölmede berberlik yapardı. Bu dükkanda çok zaman tıraş oldum. Lütfü Amca'nın her gidişimde 'sana evde yimek vemeyalla'mı la? guru gabit ! (ne demekse) diyerek takıldığını unutmam..
    ***
          Bir de şey; bir süre önce, her konudaki bilgisinden emin olduğum bir büyüğümüz Osman Çelebi'nin lakabının 'Menfi Osman' olduğunu söylemişti. Eskiden devletin varlıklı kişilere dayattığı bir vergi çeşidi 'Varlık Vergisi' varmış, eğer siz bunun haksızlık olduğunu düşünür itiraz ederseniz sizi cezalandırır, kafasına estiği bir yere sürgüne gönderirmiş. İşte, bu şekilde sürgün edilen kişilerin lakabı 'Menfi' ye yani muhalif'e çıkarmış.. Bolu'da birkaç kişi daha varmış bu lakapla anılan..
    ***

           TEVFİK ABİ..
            Bir arkadaşımızın geçen perşembe doğum günüydü. O bu tür şeylere pek alışık olmadığından bir kaç arkadaş üzerine çullandık.. Zorla kabul ettirip, doğum günü partisi düzenlettik. Aslında amaç doğum günü kutlamak falan değil. Bir araya gelip sohbet muhabbet etmek aynı zamanda da koca adamı pasta kesip mum üflerken görüntülemek.. Sohbet olsun, muhabbet olsun yani. Bizim komşu, üşenmemiş gitmiş altmış üç tane mum almış gelmiş.. Market'te ona "Amca'cım yaş sayısı kadar muma hiç gerek yok" falan demişlerse de o dinlememiş..
    **
          Bizim ihtiyar delikanlı oflaya puflaya mumları üfledi kimini söndürdü, kimine gücü yetmedi, başı döndü. Sonra eskilerden konuşmaya başladık. Laf döndü dolaştı Bolu'ya, Boluspor'a, Belediye seçimlerine falan geldi dayandı.. Anılar tazelendi, Amigo Tevfik Abi'ye rahmet okundu. O gece herşeyi bildiğimi zanneden ben, aslında bilmediğim duymadığım çok şey olduğunu farkettim.. Mesela rahmetli Tevfik Abi'nin eskiden İstanbul'da Migros'un gezici satış kamyonlarında müdürlük yaptığını, İstanbul Belediyesi'nin ucuz, kaliteli ürünleri halkın ayağına götürmek için İsviçre'deki Migros'un aynısını İstanbul'da kurduğunu, vatandaşı bu gezici Magirus marka, Commer marka Migros kamyonlarıyla tanıştırdığını bilmiyordum yeni öğrendim..
    ***
          Kamyon kornasını çalarak bir semte geldiğinde cümbüş başlıyor, çoluk çocuk sokaklara dökülüyormuş. Bulunmaz bir 'şehir eğlencesi' olmuş bunlar.. Birde bildiğimiz bakkallar, manavlar gibi değillermiş bunlar, terazi merazi falan yokmuş, her şey daha önceden paketlenmiş ve fiyatlandırılmış..
    ***
         Ben bunları anlatırken amacım size Migros'u tanıtmak değil tabii ki.. Amacım bu arkadaş toplantısında konuşulanları sizinle paylaşarak hepimizin yakından tanıdığı 'Amigo Tevfik' Abi'yi anmak, onu yadetmek, rahmet okunmasına vesile olmak.. Bir de o gece; Tevfik Abi'nin kamyonunu İnönü Stadı'nın önüne çektiği, Bolu'lularla, özellikle de İstanbul'a okumaya gelen Bolu'lularla burada buluştuğu onlara her zaman kol kanat gerdiği de anlatılanlar arasındaydı..
    ***
           Saha içerisinde yarım tur atan, tribünleri selamladıktan sonra, açık tribünün önünde çömelip, dizi tam yere değmek üzereyken birden kollarını açarak, ayağa kalkan 'bir baba hindi ! sonra da peşinden; 'hey allah ! diye seyirciyi bağırtan, coşturan Tevfik Abi'yi hepimiz tanıyoruz.. Yine hala anılarımızdadır; berabere giden bir maçın son dakikalarında seyirci büyük bir şok yaşamakta, stadyumda çıt çıkmamaktadır.. Bu sırada saha kenarından bu ölüm sessizliğini bozan bir ses duyulur. Elindeki 'huni' ye benzeyen borudan gelen Tevfik abinin 'Hakem bey bir penaltı rica ediyoruz lütfen !' diye bağıran sesi. Hani Şener Şen'in bir filminde megafonla,  Domateees, patlıcaaan diye seslendiği bir sahne vardır, işte o sahnedeki gibi Tribünlerde çıt çıkmazken Tevfik abinin sesi taa hal pazarından duyulur "bir penaltı lütfeeenn !" Hakem bir kaç saniye durur, sesin geldiği tarafa bakar ve tekrar yürür..
    ***
         Maç devam eder.. Maç devam eder etmesine ama Hakem buradaki  espriyi sevmiştir, ara sıra, sesin geldiği yöne bakarak gülümsemesi seyircinin gözünden kaçmaz.. Bir de İstanbul'da, Çırağan Sarayı'nın önünde Bolu'lu delikanlıları sıkıştıran İstanbul bitirimlerini tokatlayıp dağıttığı da arkadaşların o gece anlattığı anılar arasındaydı.. Tevfik Abi'yi rahmetle anıyoruz..
    İyi yıllar.. Hoşça kalın..

                                                               

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak Bolu Oto Lastik