Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Katırcı Han.. Yollar.. Yıllar..

Erdoğan Mühürcüoğlu

Katırcı Han.. Yollar.. Yıllar..
    20 Mart 2019

         Katırcı hanı yeniden gündeme gelmiş.. Bir süre önce yazmıştık belki işe yarar diye.. Sakalımız yok, işe yaramadı.. Bunu bir daha tekrar edelim dedik.. (Yeni yazımız yarından sonra)
           KATIRCI HAN.. YOLLAR.. YILLAR.. 
          Sahilde bir kafede oturmuş Plaj Voleybolu izliyoruz.. Hem plaj voleybolü izliyoruz, hem de 1974'de Avusturya'yı, Çin'i, İsrail'i yenerek Dünya Şampiyonu olan bizim kızları konuşuyoruz.. Kız Öğretmen Okulunun dünya çapındaki başarısını.. Bu arada gözümüz de çoğu bikinili voleybolcularda.. Tanga'lı bile var aralarında.. O yüzden oradayız zaten.. Güzele bakmak sevap, üstelik ata sporu.. 
    * * *
          Arkadaşım vefat eden ikinci eşini anlatıyor ben sormadan.. 'Evleniriz gibi geldi' diyor, 'evimiz yuvamız olur, ışığımız yanar, soframız kurulur gibi geldi.. Olmayınca olmuyor.. Sen inatlaştıkça felek daha katmerlisini takıyor peşine dertlerin.. İyileşmeyi bekleyen hastanın yarasına 'daha beter olsun' diye elmas tozu ekerlermiş.. O hesap.. 
    * * *
           Konu değişsin diye Fıratlı Mektepliler Pazarı'nı hatırlatıyorum ona.. Sık sık 'Resimli Bilgi Dergisi geldi mi? diye sormaya gittiğimiz dükkanı.. Şimdi Köroğlu Otel olan eski belediyeyi hatırlatıyorum.. Asansörün içinde tartışırken düğmeye basmayı unutup 4 ncü kata geldik zannettiğimizi.. Gülüyor.. Masanın üzerindeki susamları topluyor parmağının ucuyla.. 
    * * *
         'Senin Katırcı Han'ı ile ilgili hiç mi söyleyecek bir sözün olmayacak? diye soruyor sonra.. 'İnsan iki satır bir şey yazar.. Lafa gelince 'Avrupa, Avrupa! duy sesimizi..'
    * * *
         'Ben olsam' diyor 'fırsattan istifade eski Belediyeyi bile yazarım.. Fırka'yı, Gazipaşa Okulunu yazarım.. Ne bileyim, hafta sonuna denk getirip yıktığımız Memleket Hastanesini yazarım.. Önündeki süs havuzuyla birlikte yok ettiğimiz postaneyi yazarım.. 
    * * *
          Sonra Katırcı han'ı yazmayacaksın da neyi yazacaksın Allah aşkına.. Akşamları sımsıkı kapatılan kapıları, kandillerle aydınlatılan avlusu, Hemdert Odası, konaklayan yolcuları.. Nazım Hikmet'le Vala Nurettin bile var aralarında.. Sabahları at kişnemeleri ile uyanan, avludaki tulumbada elini yüzünü yıkayıp Lise bayırına tırmanan..Yazılmaz mı bunlar a gözünü sevdiğim..? 
    * * *
          ''Yatacak yerimiz yok haberin olsun.. Şehrin geçmişi ile ilgili ne kadar sembol varsa yok etmişiz.. Deveci Han, Çelebi'nin Hanı, Kara Şükrü'nün han'ı, Kaptan'ın Han'ı, Hakkı dayı'nın han'ı, Nalbant Han, Çukur han.. Nerde bunlar? Nerde oğlum bunlar? Nerde? 
    * * *
          Haklı adam.. Yazacaktım da, Kamuran'dan dolayı geciktim biraz.. Vala Nurettin de yıllar sonra yazdığı 'Bu Dünyadan Nazım Geçti' adlı kitabında bahsediyor zaten bu handan.. Hatta kitabın bir yerinde; 'İstanbul'da toplantıdaydık' diyor; 'yanımda Tahsin Demiray vardı.. Dereden tepeden konuşurken birden durdu, gözlerimin içine baktı, 'beni tanıdın mı? diye sordu.. 'Yok, tanıyamadım” dedim.. 'İyi düşün' dedi.. 'Hani Bolu'da esrarengiz bir adam vardı sizi takip eden.. Gizli Polis.. Omuzunda pelerini olan..! 'Eee? 'İşte o bendim.. Bir Han'da kalıyordunuz siz? Altında ahır vardı hani? Eveet? 'İşte o ahıra girer, tavana kulağımı dayar, sizi dinlerdim..”
         (s. 128-129).
    * * *
          Derdin yol genisletmekse git Orta Hamam'ı yık.. Orta Hamam'ı yık ki, Yeni Otel'in önünden geçen yol genişlesin.. Ne kazalar yaşandı o sokakta.. Virajı alamayıp Mavi Köşe Lokantasına giren oldu aracıyla.. Orta Hamamın kadınlar kısmına giren Orman İşletmesi'nin pikabını kaç kere yazdık.. Hanımların takunya ve hamam tası darbelerinden kendini sokağa atarak kurtulan Aslan Abi'yi..
    * * *
    Leylekler bile gelmiyormuş artık şehre.. Gelmez tabi.. Sen yaşam alanı bırakmazsan, gelmez.. Apartman çatılarından hoşlaşmıyor leylek hayvanı.. Ben olsam ben de gelmem.. Çeşme yok, dere yok, kuyu yok, artezyen yok.. Niye gelsin..?
    * * *
          YOLLAR.. YILLAR.. 
          Anılar, anılar, anılar.. Bir dalıp gitme mesafesinde hazır kıta bekleyen anılar.. Başımı camına yasladığım bir otobüs yolculuğunda yüzleştiğim pişmanlıklar, keşkeler.. Kitap , kırtasiye temini için Baykan'ın, Fıratlı'nın kapılarının aşındırıldığı zamanlar.. Cahit abi'nin Gemlik'teki işinden istifa edip Bolu'ya geldiği, eniştesi Emin Fıratlı ile çalışmaya başladığı yıllar.. Vitrinin önünde Kibrit kutusuyla mektup verdiğim kız.. Utanıp bir daha sokağından geçemediğim, her rastladığımda dudağının kenarında mahcup bir gülümseme ile hatırladığım.. 
    * * *
         Çok yer değiştirince nereye aitim ben diye düşünüyor insan.. 'Nereye aitim ben? En uzun yaşadığım yere, Ayvalık'a mı? En çok ve en unutulmaz anılarımın olduğu Bolu'ya mı? Yoksa sadece hısımlık ve akrabalık bağları mı belirliyor nereli olduğumu? Bu arada unutmadan, 'üç taşınma bir yangına bedel'miş..
    * * *
          Düzce ile taa stadyumun çevresindeki sokaklara kadar taşan kavgalı maçlar yapmışlar.. 'Bir çoğunu unuttum'diyor.. 'Bir Abaza Kudret abi var hatırladığım.. Onunla da en son İzmit'te karşılaşmıştık.. Bir de Kabaklı Ahmet abi vardı, Komisyoncu olan.. Daha da var ama isimleri pek çıkaramıyorum.. Ee n'olacak kocadık artık.. Ne zaman Bolu'ya gitsem, her sokakta durup derin bir nefes alıyorum.. Gök yüzünü içime çekiyorum tabiri caizse..' 
    * * *
          'Mudurnu caddesinde Şehir Sinemasını çalıştıran Seyfettin bey otururdu' diyor.. 'Kaşla göz arası bisikletini kaçırır, Karaçayır'a giderdik.. Zil yok, lamba yok, fren yok.. 'Allah allah' dedim 'Sabahattin abi olmasın sinemacı Seyfettin bey dediğin? Fantaz Adnan'ın babası? 'Yok! diyor, 'bu Seyfettin bey İstanbullu..' Öyle mi? diyorum.. Pek aklım yatmıyor ama, uzatmıyorum.. Evde yaptığı kasnak ile talim yapıp gittiği panayır'ı anlatıyor sonra.. Kazakların altında Sipahi, Kulüp, Yeni Harman sigaraları ile çadırların arasında mekik dokuduklarını..
    * * *
          Bir dergide Orman Müfettişi Haralambos Efendi ile ilgili bir söyleşi görmüş.. Orman Müfettişi Haralambos Efendi 1962'de Antep Fıstığı yetiştirmiş Bolu'da.. Bize de önayak olmak istemiş ama biz 'he he! deyip kulak şapırdatmışız.. Kilosu 60 kağıtmış şu anda Migros'ta.. Hey yavrum heey! miş.. Ve benim bazılarını ilk defa duyduğum bilgileri sıralıyor alt alta.. 1915 lerde şehirde 3 tane bisiklet olduğunu söylüyor mesela.. 'Dur ya! diyor en sonunda; 'Bu böyle olmayacak.. En iyisi, ben sana link'ini vereyim derginin, sen oradan bakarsın..' 
    * * *
           Bugünlük de bu kadar arkadaşlar.. Kendinize iyi bakın.. Sağ gözden sol göze fayda yok unutmayın.. Size sarkıtılacak ipten daha derin kuyulara düşmeyin.. Hoşça kalın.. 

                                                                                       Erdoğan Mühürcüoğlu

    • Erdoğan Mühürcüoğlu24 Mart 2019 . 23:40

      Sevgili Erdoğan Ayata, Akın Üresin, Taner Başer ve Mustafa Karadaş beyler.. Güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim..
    • mustafa karadaş23 Mart 2019 . 15:11

      Çok güzel günleri hatırlamak için yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Elinize , dilinize sağlık olsun... Teşekkürler...
    • Taner Başer22 Mart 2019 . 22:53

      Yine bizi eskilere götürdün usta.Bir türlü vaz geçemiyoruz BOLUMUZDAN, ellerine sağlık yeni yazınızı ve eskilerden resimlerinizi dört gözle bekliyoruz. Hoşça ve dostça kalın.
    • akın üresin22 Mart 2019 . 18:45

      şehir sinemasınsıı işleten Seyfettin beydi arada bir gelirdi Sabahattin ağabey müdür pozisyonunda ydı selam ve sevgiler
    • Erdoğan Ayata21 Mart 2019 . 11:30

      Duyarlılığınız için teşekkür ederim.Sevgi ve saygılar.

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Çok söyleyen değil, çok iş yapan yöneticeye muhtaçsınız.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak