Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Sığınak.. Haşmet Orbay.. Ferhat ile Şirin..

Erdoğan Mühürcüoğlu

    20 Ocak 2014


         Aslında uzun zamandır yazmak istediğim bir konu vardı, bir türlü kendimi toparlayıp yazamıyordum nedense.. Biraz karışık, belki de ondan. "Nasıl anlatabilirim?" bunu bulamıyordum. Hala bulamıyorum ama, kafamda bir şeyler şekillenmeye başlayınca unutmadan yazmalı bari, diye düşündüm..
    ***
          'Ferhat ile Şirin' hikayesini biliyorsunuz.. Şirin'in Amasya Sultanı olan ablası onun adına bir konak yaptırırken, inşaatta çalışan işçilerden Ferhat evin kızı Şirin'e aşık olmuş, dünürcü gönderip Şirin'i ablasından istetmiş.. Sultan, kız kardeşini vermemek için Ferhat'a; 'nasıl olsa beceremez' diye "şehre su getirir bizi susuzluktan kurtarırsan düşünürüz !" demiş. Ferhat sultanı mı kıracak; şehrin dışındaki dereden bir kova suyu kapmış gelmiş.. Sultan çok bozulmuş bu işe; "sen benle şey mi geçiyon lan' demiş.. 'maytap mı geçiyon..! "Bir kova su koca şehirde kime yetecek? Sen bizi cenabet mi gezdirecen..?"
    ***
          Ferhat; 'Aaa vallaha ben yanlış anladım bee abla, öyle desene !' diyerek Kazmayı kaptığı gibi vurmuş kendini dağlara.. Ferhat, Şirin'in aşkından öyle bir gaza gelmiş ki, dağın bir ucundan girip öbür ucundan çıkmış.. Sultan, şehre doğru akan derenin sesini duyunca "vay be! lan şaka maka bu oğlan suyu getirecek galiba!" diye düşünerek adamlarından birine; "git şu Ferhat'a, Şirin'in öldüğünü söyle" demiş. Kadın Ferhat'a gidip; boşuna uğaşma 'seninki öldü' deyince aklını oynatan Ferhat elindeki kazmayı "godumun kazması!" diyerek fırlatmış atmış havaya.. Hikaye böyle; zaten devamını siz de biliyorsunuz.. Bu gün bu hikaye ile başlamamın sebebi; Biz 'Fırka' nın altını niye bir türlü delemedik? buna bakmak biraz..
    ***
          Adına yaşlıların 'Alman harbi' de dedikleri savaş patlayınca Hitler'in Türkiye üzerinden Rusya'ya geçebileceği ihtimali konuşulmaya başlıyor her yerde. Bu yüzden Bolu'da da her vilayette olduğu gibi görülmemiş bir hareketlilik yaşanıyor.. Şehri yönetenler tehlike anında saklanabilmek; gazdan mazdan etkilenmemek için kendilerince önlemler almaya çalışıyorlar.. Bizim Fırka'nın altını oyma hamlelerimiz aslında taa o zamanlara dayanıyor.. Yani bizim, fırkanın altını delme gibi bir takıntımız her zaman var.. Ama ne hikmetse kazma, kürek her girişimde bir 'ekmek fırını' kadar yeri anca açabiliyoruz, yani bir hava saldırısında açtığımız sığınağa ancak başını sokabiliyorsun; popon her türlü düşman saldırısına karşı savunmasız kalıyor..
    ***
          Aslında 1967 Belediye seçimlerinde Rıdvan İlhan 'Fırka'nın altından stadyuma çıkan tünel Projesi' ile çıkmış halkın karşısına.. Raif Yavuz dersen o da öyle; onun da 1977 seçimlerde böyle bir projesi var.. Bana kalırsa ilk Tünel Projesi rahmetli Rıdvan İlhan'a ait.. Hatta sadece Fırka değil, Hisar'ın altından Gölyüzü Mahallesi'ne çıkan 'tünel projesi' de var Rıdvan abinin..
    ***
          Arkadaşlar anlattılar; 'şimdi Allah'ı var, bu günkü yönetim de bir şeyler yapıyor, çalışıyor' dediler.. Fırkayı onlar da kazmış, hatta yalan olmasın ama, otopark gibi falan bazı çalışmalar da yapmışlar.. Ama 'tünel açma' şeklinde değil bu çalışmalar.. Hani bir şiirinde diyor ya şair;

         'Sevda derinlerdedir, oysa Ferhat;
         'üstünü kazmada dağın..' (Hilmi Yavuz)
    ***
          Şehir mobilyaları koymuşlar sağa sola, gerçi eskiden de vardı ama şimdikiler daha bi başka; daha havalı sanki.. Şehir mobilyaları deyince; bir gün İzzet Baysal Caddesi'ndeki banklardan birinde oturuyorum, ceket omuzda ve yüzünde tuhaf bir gülümseme ile adamın biri çıktı geldi yanıma, oturdu. Yandan yandan da beni dikizliyor, hissediyorum.. Üzerinde beyaz takım elbise, gözünde kocaman güneş gözlükleri, siyah rugan ayakkabılar var; hatta beyaz da çorapları..
    ***
          Hiç unutmam 'Piiişşştt bir sigara versene! diye başlayan sohbetimiz, sonunda cep telefonumu istemeye kadar varmıştı, geçmiş gün ne dedim bilmiyorum ama; bir bahane uydurup kaçtım yanından.. Sonradan onun, Bolu'nun medarı iftiharı, alemlerin en delikanlısı Rambo Muharrem olduğunu söylediler.. İlk defa böyle tanıştık Rambo'yla, daha sonra ilerlettik ahbaplığı.. Hatta o kadar ilerlettik ki, bu defa ben arkasından usulca yaklaşıp 'Piiişşştt bir sigara versene! bile dedim..
    ***
          Gerçi Fırka'nın altını delme konusundan biraz uzaklaşıyoruz ama, birazdan yine döneriz; 'Piiişşştt bi sigara versene' deyince aklıma ne geldi..? Otobüste hiç şansım yoktur benim; ne zaman otobüse binsem hep en acaip tiplerin yanına düşerim. Hacı Mahmut Abi'nin otobüsüyle İstanbul'dan dönüyoruz; Harem'de otobüse bindiği anda 'işte bela geliyo' dediğim adam geldi önümdeki koltuğa oturdu.. Sürekli söyleniyor 'Yok bu koltuk niye yatmıyor, yok bu ne biçim muavin, yok çağırdık da niye gelmiyor..'
    ***
           Adam koltuğu yatıracam derken kıracak nerdeyse.. Mahmut abi aynadan kötü kötü bakıyor.. İzmit'in oralara geldik adam hala koltukla oynuyor.. Zaten yatıra yatıra neredeyse kucak kucağa gidiyoruz.. Artık Allah yarattı demeyip sağlı sollu dalacam adama, o haldeyim.. Gittim en arka koltuğa oturdum.. Lafı oraya getirecem aslında; arkada oturan adam da sanki benim yanına gelmemi bekliyor; 'bir sigara versene' den başladı taa Düzce'ye varıncaya kadar bir paket sigara içtik.. Rambo deyince birden o yıllara dönüverdim. Anlattığım yıllarda otobüslerde sigara içmek serbestti, merak etmişsinizdir belki..
    ***
          Aslında 'sığınak' açmak için fırkanın böğrüne ilk kazmayı vuran kim biliyor musunuz? İlk kazmayı vuran kişi asla aklınıza gelmeyecek biri; Haşmet Abi.. Sadece fırkayı delmek de değil, daha başka hizmetleri de var Haşmet Abi'nin.. Çakmaklar Çamlığı'ndan kökleri ile sökülen ağaçların çuvallara sarılıp Vilayet binası, Vali Konağı ve Adliye'nin bahçesine getirilip dikilmesi.. Bu işlerin içinde de yine Haşmet abi ve arkadaşları var.. Peki kim bu Haşmet Abi..?
    ***
          Ankara'da tanınmış bir doktor vardır: Neşet Naci Arzan... 6 Ekim 1945'te bir akşam vakti, Anafartalar Caddesi'ndeki muayenehanesinde öldürülür.. Katil zanlısı olarak Reşit Mercan adında bir genç yakalanır. Polise suçunu 'bir arkadaşının yardımı ile' işlediğini itiraf eder.. 'Bana yardım etti' dediği kişi zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay'dır..
    ***
         18 Ekim günü yapılan ilk duruşmada Reşit, 'Doktoru ben öldürdüm' der.. Der ama, daha sonra verdiği bir sürü çelişkili ifade ile de herkesin kafasını karıştırır.. 'Asıl katil'in Kazım Orbay'ın oğlu Haşmet olduğu, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın onu kurtarmak için bu gence baskı yaptığı gibi bir kanaat oluşur herkeste.. Kanaat oluşur ama bu kanıtlanamaz.. Uzun süre devam eden mahkemelerin sonunda mahkeme Haşmet Orbay'a yataklık etmekten bir yıl, Reşit Mercan'a da adam öldürmekten yirmi yıl ağır hapis cezası verir.. Dosya Yargıtay'a gider..
    ***
         'Uzatmıyorum kardeşim! bunları anlatmazsam Fırka'yı kim deldi nasıl anlayacaksınız? Bak! Melih Gökçek'in 'fışkıye'sini kim kırdı? bulabildiler mi? bulamadılar, neden? Çünkü benim gibi biri çıkıp olayı etraflıca adam gibi anlatamadı da ondan.. Sonunda Ahmet Hakan'dan bile şüphelendiler, biliyorsunuz..
    ***
          Neyse; Yargıtay, mahkemenin kararını bozar ve davanın Ankara'da değil, Bolu'da görülmesine karar verir. Dava, Bolu Ağır Ceza Mahkemesi'nde 1946 yılı nisan ayında yeniden başladığında; Reşit Mercan bu kez 'Katil ben değilim' demeye başlar.. Bolu'daki mahkeme, iddialar karşısında Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ı da tanık olarak dinlemek ister. Vali bey Bolu'ya gelir.. Hakim, Vali Tandoğan'a karşı son derece serttir, sık sık sözünü kesip azarlar.. Vali neye uğradığını şaşırır, tanık olarak çağrıldığı mahkemede sanık durumuna düşmüştür..
    ***
          İfadesi tamamlanıp Ankara'ya dönen vali ertesi sabah Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen'e telefon ederek kendisine Bolu'da yapılan 'muamele'yi şikayet eder, bundan çok büyük üzüntü duyduğunu anlatır. Telefonu kapattıktan sonra karısına 'Ben şerefiyle oynanacak adam mıyım?' diye sorarak yatak odasına geçer ve orada tabancasıyla intihar eder.. 8 temmuz 1946 günü bu haberle tüm Türkiye'yi sarsılır..
    ***
          Mahkemeler devam ederken ikinci dünya savaşı patlar 'Hitler'in Türkiye üzerinden Rusya'ya geçme ihtimali belirince Bolu'lular Fırka'nın güneyindeki yamaçlara sığınaklar kazmaya karar verirler.. Bolu Cezaevi'nde yatan Genel Kurmay başkanının oğlu Haşmet en başta olmak üzere cezaevinden getirilen mahkumlar her gün Bolu'lu gardiyan Halis Ertan'ın gözetiminde Fırka'nın 'böğrüne böğrüne kazma sallar, sığınakları kazarlar.. Bakın o gardiyanın torunu 'Fırka'daki sığınaklar' konusunda bilgisinden yararlandığım sevgili hemşehrimiz Süleyman Ertan bey nasıl anlatıyor..;
    ***
          'Fırka'nın güneyindeki sığınaklar, İkinci Dünya Savaşı'nda, mahkumlara kazdırılmış. Biz büyük bir kısmının göçük ile dolmuş olduğu günleri hatırlıyoruz. Nereden mi biliyorum? Mahkumları oraya götüren rahmetli dedem gardiyan Halis Ertan da ondan. Ayrıca Hükümetin, Vali Konağı'nın, Adliye'nin bahçesine Çakmaklar Çamlığı'ndan kökleri ve toprağıyla çuvallara sarılıp getirilen çamlarda o mahkumlara söktürülüp diktirilmiş.. Gardiyan Halis gözetiminde ve yanına bir tek Jandarma bile almadan, tek başına.. Meşhur Ankara cinayetinin sanığı Haşmet Orbay ile mahkemeye giderken çekilmiş bir de resmi olacaktı, bulabilirsem bir ara sizlerle de paylaşırım..'
    ***
          Dava 17 Aralık 1946 günü Bolu'da sonuçlandığında, Haşmet Orbay adam öldürmek suçundan idam cezasına, Reşat Mercan ise suça iştirak etmekten on yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Reşat Mercan ve Haşmet Orbay, 1950 yılındaki af ile cezaevinden çıkıyorlar.. Bu olayla ilgili internette dolaşırken baktım da; yıllar sonra bile çok ilginç şeyler yaşanmış. Cezaevinden çıktıktan sonra Haşmet Orbay 1983 yılında kendi icat ettiği "deniz ayakkabılarıyla" Boğaz'da yürüyüş yapmış, ünlü polisiye roman yazarı 'Agatha Christie' yazmayı düşündüğü roman için Türkiye'ye gelerek mahkemeleri izlemiş.. Ve daha bi sürü şey.. Bugünlük de bu kadar.. Yine çok uzattık.. Elimize bir türlü ayar veremedik..
    Hoşça kalın..

                                                                

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Herkesin üç kişiliği vardır; Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak