Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

Önden gidenler ve arkadan gelenler !

Cumhur Bandakçıoğlu

    23 Ekim 2013

           Bütün çalışanlar gibi biz de büyük bir hevesle bekledik Kurban Bayramı'nın gelmesini. İşin ucunda 9 günlük bir tatilde bizi bekliyordu. Katledilmiş ve katledilmeye devam edilen Şehr-i İstanbul'dan kaçışı hepiniz gazetelerden, TV ekranlarından izlediniz. Dünya'da kendi halkı tarafından bu kadar ilgi görüp bu kadar nefret edilen ikinci bir şehir yoktur diye düşünüyorum. Pazar gününden bizde yola koyulduk. Kısmen yoğun ama akıcı bir trafikle Bolu'ya ulaştık. Yine katledilmiş, 5. sınıf parke taşlarıyla betona çevrilmiş Bahçelievlerimize kavuştuk. Facebook'ta sıklıkça gece görüntüleri yayınlanan (Gece karanlığı çirkinlikleri örter), Anıt Parkı ve Şanzeleziye gözlemlemek, hem de Aygün Lara'ya Bolu havasını teneffüs ettirmek için yürüyüşe çıktık. Gece fotoğraflarında kısmen daha şık gözüken Anıt Park'ta çok da olağan dışı bir şey olmadığını gördük.  Farklı gibi gözüken ama Mehmet Yücetürk Sanat Merkezi'nin yanına hiç gereksiz yere kondurulan, yeşil çatı ve yeşil duvar konseptiyle yapılmaya çalışan komplekslerin, Bolu iklim koşullarında ve özensiz işçiliklerle ne kadar yeşil kalacağını gerçekten merak ediyorum. Şanzelize'ye gelirsek, detaylarda döküldüğünü çok net şekilde söyleyebilirim. Ama daha kötüsü, bugüne kadar araç trafiğine kapatılmış hiçbir yerde görmediğim kadar oturma grubunun caddeye yerleştirilmesidir ve başlı başına bir kara mizahtır. Cadde tam bir podyum alanına dönmüş durumda, boş zamanı çok vatandaşlarımız için tam bir seyir alanı olmuş. Özelikle bayanların işi zor, baştan sona yüzlerce göz kendilerini takip etmekte! Allah yardımcıları olsun.
           Bayram namazımı mahallemizin adı Camlı olan, ama eski camlarının yarısı olmayan Camisi'nde eda ettikten sonra, şehir mezarlığında bu dünyadan göçmüş aile büyüklerimizle hısım akrabalarımızı ziyaret ettik. Güzel hakiki bir Bolu kahvaltısının ardından, Kamuran Ağabeyimizin bulduğu hormon iğnesi ile tanışmamış tamamen doğal beslenmiş bir koç ve diğer lojistik desteğiyle kurbanımızı kestikten sonra Bolu programımızı sonlandırarak Kıbrıs'a doğru sevgili arkadaşlarım Ayşe ve Tarkan Tombak'ın davetleri üzerine yola çıktık.
          Vatan ve millet sevgisi olan herkes gibi, Kıbrıs bizim gönlümüzde de çok özel asla unutulmayacak bir yere sahiptir. Bu özel yerin var olmasındaki en önemli nokta Bolu Komando Tugayı'nın Kıbrıs savaşındaki konumu ve bu tugayın en kahraman askerlerinden, çocukluk idolümüz Emekli  Kd. Başçavuş Erol Tombak Amcamdır.  Kıbrıs gerek tarihi gerek doğasıyla çok güzel bir ada. Kişisel görüşüm bu güzelliğin birçok yerde olduğu gibi, yeterince iyi değerlendirilemediği ve hak ettiği noktaya ulaşamadığıdır. Maalesef milletimize özgü olumsuzluklar, Kıbrıs'ta da kendine çok açık bir şekilde gösteriyor. Öncelikle çevre temizliği, görüntü kirliliği ve plansız programsız betonlaşma! Çok acı ama gerçek olan bu olumsuzluklar, Türk olan her yerde karşınıza çıkıyor. Tabii ki diğer millet ve ırklar içinde benzer durumlarda vardır ama, beni kendi milletim ilgilendiriyor. Umarım gelecek nesillerimizde bu olumsuzluklar biter ve herkesin gıpta ile baktığı yerler olur.
          Kıbrıs'ta Tarkan dışında çok özel bir arkadaşımız daha var. Yaklaşık 10 yıldır Kıbrıs turizmi içinde üst düzey yöneticilik yapan sevgili arkadaşım Erkan Altun. Bizim dönemimizde Bolu Atatürk Lisesi'nin hiç kuşkusuz efsane karakterlerinden bir tanesi olan Erkan, zehir gibi bir zekâya sahip, sportmen ama bir o kadarda haylazdı lise yıllarında. Özellikle kıymetli tarih hocamız Nurşen Bulut'a yaptığı şakalar ve Milli Güvenlik derslerinde hoca gelirken çektiği dikkat ve yerine oturmadan önce yaptığı asker yürüyüşü unutulmaz hatıralardır.  Ne hikmeti ilahi ise gittiğim yerlerde arkadaşlarımı daha aramaya fırsat bulmadan yakalanırım kendilerine. Erkan'a da Kıbrıs'ın deniz kaplumbağalarıyla ünlü ALAGADI Plajı'nda yakalandık. Tatlı bir sürpriz oldu. Erkan'ın eşi Esra (Köseer) da hem mahalle hem çocukluk arkadaşımızdır. Erkan'la çok erken yaşta evlendiler. Hal böyle olunca da ortaya bizim yazının başlığı çıkmış oluyor, 'Önden gidenler ve arkadan gelenler!'  Yaklaşık 29 yıl birbirlerini görmeyen belki de görüp de hatırlamayan Tarkan ve Erkan, doğal olarak çocuklarını da birbirlerine tanıştırıyorlar, Erkan; Bu oğlum Kansu, 19 yaşında ODTÜ'de okuyor, bu kızım Ezgi, 17 yaşında, lise son sınıfta. Tarkan; bu da benim kızım Tuvana 18 yaşında, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi'nde deyince bize de, siz çok yaşlanmışsınız be.... bu da bizim Aygün Lara, 14 aylık arabasında uyuyor demek kalıyor! 
           Bayramlar, aileyle, arkadaşlarla güzel, tüm okuyucularımın geçmiş Kurban Bayramı'nı kutlar, Yüce Allah'ın hepimize ailemizle arkadaşlarımızla nice bayramlar nasip etmesini dilerim.
    Fotoğraflar:
    1- Ben, Erkan ve Tarkan
    2- Ayşem, Tarkan, Tuvana Tombak- Işıl, Lara, Cumhur Bandakçıoğlu- Esra, Kansu, Erkan, Ezgi Altun

                                                                                

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Herkesin üç kişiliği vardır; Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak