CHP İl binasında ve İzzet Baysal Caddesinde CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay rüzgarı esti. Cezaevinden çıkışının 26. gününde Bolulularla buluşan Balbay, gazetecilerin sorularını yanıtladı, CHP Belediye Başkan Adayı Mehtap Özcan Mısırlıoğlu'na destek vererek, "30 Mart'ta Bolu Belediyesinde bulaşacağız" dedi.

       Ergenekon Davası'nda tahliye kararı verilen Gazeteci, Yazar ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, 57 ay kaldığı Sincan Cezaevi'nden çıkışının 26. gününde sürpriz yaparak Bolu'da partililerle buluştu. CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan'ın Bolu Belediyesi önüne kadar götürdüğü Balbay, "30 Mart'ta belediyeyi alacağız" dedi. Parti binasında alkışlarla karşılanan Balbay ile anısını paylaşan CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan şunları söyledi; "Bugün bu buluşma bizim için sürpriz oldu. Yarın parlamentoda Balbay ile görüşecektim Bolu'da kapsamlı bir toplantı yapalım diye. Geçen hafta CHP İl Teşkilatı ile bu konuyu konuşmuştuk ama bu günü planlamamıştık. Sayın Balbay sabah aradı ve partililerle buluşmak istediğini belirtti bizde onur duyacağımızı söyledik. Önümüzdeki günlerde çok büyük bir buluşmada konuğumuz olacak. Bunun sözünü de aldık. Enteresan bir anım var onu paylaşıp sözü Balbay'a bırakmak istiyorum. Tahliye olmadan önce Sincan'da kendisini ziyaret etmiştik. Orada Sayın Balbay daha ilk konuşmasında bir gün önce televizyonda Mehtap Hanım'ı izlemiş çokta beğenmiş Mehtap Hanım'ı sordu. Bolu'da durum nasıl dedi? Bir gün katkı vermek istediğini de belitti. Bu gün de burada adayımıza destek vermek için aramızda. Kendisiyle birlikte çalışmaktan çok büyük onur duyuyorum kendisinden çok şey öğreniyorum. İyi ki sizin gibi aydınlar var. "

     "Kalemimi hiçbir zaman bırakmayacağım"
      CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan'dan sonra partililere seslenen Balbay şunları söyledi; "Milletvekili olsam da kalemi hiçbir zaman elimden bırakmayacağımı söylemiştim. Tanju Bey yarın benimle konuşup Bolu'ya gelmemi isteyecekmiş bende bunu hissettim baskın yapayım dedim. Uğur Mumcu'nun yerini doldurmak için değil bayrağı yerde bırakmamak için yazıyorum. Şu anda bir seçim dönemine de girdik. Ondan önce birkaç cümle cezaevinden çıkışın özgürlüğe merhaba deyişin 26. Günündeyim  çok kısa geçen süreci paylaşmak istiyorum. 57 ay gerçeği söylemek gerekirse çok kolay bir süreç olmadı. Ben kendime hep şunu söyledim; Burası Türkiye, bazen cezaevlerinden geçmek gazetecilerin, yazarların, aydınların meslek hastalığı. Cezaevinden ne zaman çıkacağımı bilemem ama nasıl çıkacağıma ben karar verebilirim. Öyle çık ki başın dimdik bir şekilde insanlara merhaba de. Bu duyguyla ve göğsümü gere gere diyorum ki sevgili kardeşlerim ben sizi yola baktırdım ama yere baktırmadım."

      "Toplumun her kesimiyle uzlaşacağız"
      "Cezaevinden çıkma olasılığı belirdi, 5 Aralık günü Anayasa Mahkemesi Kararı ile. Havalandırmada 7 metrelik yüksek duvarın dibinde spor yaparken çıkınca insanlara ne diyeceğimi düşündüm. 3 yol vardı. Bir; hiçbirşey söylemeyip özgürlük güzelmiş deyip evine gitmek. Bu bana yakışmazdı. İkinci yol; çok militanca bir söylemle 'yaşadığım bu acıların hesabı sorulacaktır' gibi ifadelerle bunun acısını paylaşmak. Bu tavırda çok sertti. Üçüncü yol; toplumun olabildiğince çok kesimine ulaşacak bir söylemle bu acıların bir daha yaşanmaması için mücadele etmek. Ben üçüncüyü seçtim. Hiç kimsenin böyle bir Türkiye'de yaşamaması için hem mecliste hem de halkın içinde mücadele edeceğim. Hiçbir parti ile uzlaşma aramıyorum. Toplumun her kesimi ile uzlaşma arıyorum. Biz kimliğimizi koruyarak ne düşündüğümüzü ne istediğimizi, bu ülkeye nasıl hizmet etmek istediğimizi söyleyerek toplumun her kesimine ulaşacağız. Bu anlamda da yürekten inanıyorum gelecek bizim."

      "Ankara'da büyük bir cenaze töreni var"
      "Bu günlerde Türkiye'nin genel tablosu hepinizin gözü önünde Ankara'da olanlar bitenler. 17 Aralık'ta bir yolsuzluk operasyonu başladı. Bu operasyonun nereye uzanacağı ne olacağı belli değil. Denetim mekanizmalarını kaldırırsanız, ihale yasasını 30 defa değiştirirseniz olacağı buydu. Toplumda da şöyle bir durum var; 'Adam çalıyor çırpıyor ama hizmette ediyor.' Bu hiç ahlaki bir şey değil. Biz hem çalışacağız, hem çaldırmayacağız. Şu anda halkımızın bu iktidarın bu yüzünü de görmüş olduğunu düşünüyorum. Partimizin, CHP'nin önümüzdeki dönemde Ankara'da ki olumsuzlukları, yolsuzlukları, devlet çarkının içinde olan bitenleri topluma anlatması yetmez. Artık Türkiye'yi biz yöneteceğiz. Böyle bir başarıya inanmak çok büyük bir enerjidir. Demir parmaklıklar arkasında da hep özgürlüğe inanarak yaşadım. Şu anda Ankara'da öteki olup bitenler anlamında şunu da sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim. Aslında Ankara'da büyük bir cenaze töreni var. Hukuk hazretleri öldü. Biz yıllardır bunu söyledik. Demir parmaklıkların arkasında, cezaevindeki duruşma salonlarında bu yargılamalar yargılama değil. Bu hukuk hukuk değil. En sonunda meclis başkanı dedi ki Anayasa'nın 138. Maddesi öldü. Ben demedim meclis başkanı dedi. Biz desek derler ki ya bu CHP'liler çok abarttı. O kadar da değil. 138. Madde hakim ve savcıların bağımsızlığı der demek ki ölmüş. Ben demedim Çiçek dedi. Hakimlerin vicdanları ile karar vermesi gerektiği, demek ki o da ölmüş. Yasama ve Yürütmenin yargı kararlarına uyma zorunluluğu, o da ölmüş. Hukuk öyle bir şey ki her şeyin zemini. Önümüzde ki dönemde bu acıları yaşamış biri olarak her şeye sünger çekmeyeceğim ama hiçbir şeye de kinle bakmayacağım. Onun hiçbir yararı olmayacağını geçmişten de biliyoruz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun  söylediği gibi CHP Türkiye'de 3 devrimi başarmıştır. Demokrasi ve özgürlük bize yakışır. Bunu biz gerçekleştireceğiz. Ben Türkiye haritasını bir tablo gibi seviyorum. O tablodan ne bir rengin gitmesini isterim, nede sınırlarımda en ufak bir oylama isterim. Biz bu ülkenin temellerine sahip çıkacağız. Bu ülkeyi 21. Yüzyılın değerleri ile buluşturacağız. Bu duygularla sizlerin arasındayım. Mehtap kardeşimizin de televizyonda öyle pozitif bir enerjisi vardı ki. Akıcı, kendinden emin. Kendisine başarılar diliyorum, ben ara ara Bolu'yu ziyaret edeceğim. 30 Mart'ın hemen sonrasında sizlerle Bolu Belediyesi'nde buluşmak istiyorum."

      "Hukukun herkese lazım olduğunu en sonunda Başbakan'da gördü"
       Ergenekon ve Balyoz Davalarının yeniden açılabileceği ile ilgili olarak basın mensuplarının sorularını cevaplayan Balbay, "Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun girişimini çok önemsiyorum. Hukukun herkese lazım olduğunu en sonunda Başbakan'da gördü. Türkiye'de Başbakan dahil hiç kimsenin hukuk güvenliği yok. Bu can güvenliği gibi bir şey. Kapınız sabaha karşı çalındığında ürpererek açıyorsanız o ülkede demokrasi yarım demektir. 3 Bin saat hakim karşında kaldım. Bunun sonucunda bana verdikleri cezanın delillerini bana göstermediler. Hangi sinir sistemi buna ne kadar dayanır yorumunu siz yapın. Türkiye'de işkence yok deniyor, polisimiz belirli ölçülerde şeffaf. Yargılamalar Filistin askısından 10 kat daha ağır işkence idi. Yargılamanın kendisi işkence ise yargıya bakış nasıl olur. Adalet pençesi olan güzel bir canlı. Bu dönemin sona ermesini istiyorum. Şu anda ben özgürüm ama yarım özgürüm. Tartışmalı davalardan içeri olan herkesin serbest bırakılmasıdır isteğim. Yeniden yargılama da  kokmuş bir aş düşünün. Kokmuş aşın tabağını değiştirseniz fark eder mi? Mevcut yargı ile yeniden yargılama hiçbir işe yaramaz. Önce adil yargı, sonra yeniden yargılama. Benim önerim budur. Bu yargılamalar yargılama değildir. Bu gidiş sürdürülebilir bir gidiş değildir. Herkesin yararına olan özgürlüklerin ve yargı sisteminin rayına oturtulmasıdır. Yasaların çok net bir şekilde yeniden düzenlenmesidir" dedi.

       "Geçmişte iktidarı paylaşanlar şimdi birbirlerini paylıyorlar"
 
      17 Aralık Operasyonları sonrası sürecin nasıl ilerleyeceğine dair değerlendirmeler de yapan Balbay sözlerine şöyle devam etti; "Bu süreç komplo değil komple bir süreçtir. Yargının insanlara ön yargı ile yaklaşmasının acısını çekmiş bir kişi olarak, bugün yolsuzlukla suçlanan herkesin adil yargılanma hakkı var diyorum. O kişiler ne ile suçlandıklarını bilmeli. Ne olursa olsun kendilerini ifade etme hakkı onlara verilmeli. Bu iddiaların muhatabı hükümettir. Hükümette polisi savcıyı açığa almak yerine bu iddiaları açıklamalıdır. Bir polis müdürü beş yüz polis müdürü değiştirmek çözüm değil. Burada kamuoyuyla paylaşmadıkları bir hesaplaşma var. Geçmişte iktidarı paylaşanlar şimdi birbirlerini paylıyorlar. Türkiye bu sürece mecbur değil. Biz bu sürecin haklı tarafı haksız tarafına bakmak durumunda değiliz. Biz yeni bir Türkiye istiyoruz. Temiz Türkiye temiz yönetim istiyoruz. Bir iktidar göreve geldiğinde ilk ne işi yapıyorsa o icraat o iktidarın kimliğini ortaya koyuyor. Bu olayı Ankara gazetecisi olarak tecrübe ettim. Ak Parti ilk kamu ihale yasasını değiştirdi. Başka yorum yok." 

      "Bir bebek yüzü yeryüzünün en geniş coğrafyasıdır"
      6 Mart 2009 da hükümeti düşürmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklanan 5 Ağustos 2013'te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılın Balbay 9 Aralık 2013 tarihinde tahliye edildi, 10 Aralık 2013 tarihinde milletvekili yemini ederek göreve başladı. Balbay tutuklandığında henüz küçük bir bebek olan oğlu Deniz Balbay şu anda beş buçuk yaşında. Çocukları ile ayrı kaldığı zamanın telafi edip edemediğinin sorulması üzerine Balbay şu cevabı verdi; "Çocuklarımla büyümek istemiştim. Kızımla bir ölçüde büyüdüm diyebilirim. Kızımla da gençliğe yürümek istemiştim. Olmadı. Şöyle bir yazı yazmıştım; 'Bir bebek yüzü yeryüzünün en geniş coğrafyasıdır. Çocuğunuzun kaşları ile yanağı arasındaki alan size çok uzun gelir izlerseniz. Alnı, bakışı, gözleri. Oğlumla da onu yaşamak istemiştim. Kızım birden ona kadar saymasını öğrendiğinde bana dedi ki ; "Baba, seni o kadar çok seviyorum ki, baba seni 10'a kadar seviyorum". Çünkü 10' a kadar saymasını biliyor. Çocuklarımızdan öğreneceğimiz çok şey var. Oğlumla da böyle büyümek isterdim. Şimdi onların milyonlarca kardeşinin böyle yaşamaması için mücadele edeceğim. O ayrı bir onurdur deyip o yanına bakacağım."