BolununSesi; Halkın Gazetesi

Örselenen anayasal haklarımız

Konuk Yazar

    22 Haziran 2017

    Örselenen anayasal haklarımız
    Sayın okuyucular, bu yazımda örselenen BAZI anayasal haklarımızdan söz etmek istiyorum. Görüldüğü gibi 'Bazı” kelimesini özellikle büyük harflerle yazdım, nedeni ise örselenen o kadar çok hak var ki hepsini yazmaya kalkışsam gazetede yer kalmaz. Bu nedenle ben örselenen bir-kaç haktan söz edeceğim;
    1)Düşünce ve kanaat hürriyeti; Anayasanın 26.maddesinin başlığı 'Düşünce ve kanaat hürriyeti” dir. O maddede” Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz, suçlanamaz.” Bu maddenin bu kısmını okuduğunuzda 'ne kadar da güzel” diyorsunuzdur. Bir atasözümüz var ya” kazın ayağı öyle değil” derler. Gelin görün ki maddenin devamında - şöyle olursa böyle, böyle olursa şöyle misali- istisnalara bakınca, bir bilmecede 'uzaktan baktım pek çok, yanına vardım hiç yok” denildiği gibi maddenin başlığına bakıyoruz sanılır ki 'ifade hürriyeti VAR, istisnalara ve daha da ötesi uygulamalara bakıyoruz ki YOK.
    2)Basın hürriyeti;Anayasanın28.maddesinde 'Basın hürdür, sansür edilemez, devlet, basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri” alır deniliyor. Devamındaki istisnalara ve hatta günümüzdeki uygulamalara bakıyoruz 'Var ama Yok” filmini izliyoruz. Çok parası olmasına rağmen 'eli sıkı”, ”cebinde akrep var” denilen kişiler için var-yemez derler ya işte onun gibi basın hürriyetin için 'var ama yok” diyebiliriz.
    3)Mülkiyet hakkı; Anayasanın 35.maddesinde 'herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir, bu haklar, ancak KAMU YARARI amacıyla kanunla sınırlanabilir, mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” denilmektedir.
    Madde metninde geçen 'kamu yararı” ne anlama geliyor; Devletin veya milletin menfaati anlamına geliyor. Örneğin bir yol yapılacaksa, o yoldan herkes yararlanabileceği için 'kamu yararından” söz edilebilir. Ancak bir kişi için yol yapılacak ise o zaman tabii ki 'kamu yararından” söz etmek mümkün değildir. Bu açıklamayı neden gerekli gördüm. Şunun için; Bilindiği gibi günümüzde mal sahibi-kiracı ilişkilerinde zaman zaman arzu edilmeyen tartışmaların, kavgaların ve hatta yaralamalı ve ölümlü olayların varlığına şahit olmaktayız. Bu olayların NEDENİ mevcut KİRA kanunudur.
    Sayın okuyucular, 'KANUN ” sorun yaratmak için değil sorun çözmek için vardır, öyle şey olur mu diyebilirsiniz. Maalesef oluyor. Nasıl mı? Bilindiği gibi mal sahibi-kiracı ilişkilerini düzenleyen 6570 sayılı yasa 1955 yılında , tekrar ediyorum 1955 yılında yürürlüğe girmişti. Ta ki 11/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı 'Yeni Türk Borçlar kanunu” ile yürürlükten kaldırılıncaya kadar 56 yıl uygulanmıştır. 6570 sayılı yasa kiralarla ilgili 'özel bir kanun” idi. Şimdi ise 'kira” hususu 'Yeni Türk Borçlar Kanunu”'nun içinde yer almaktadır. Yasa, anayasanın güvencesi altında olan mülkiyet hakkını değil mülk sahibi karşısında korunmaya muhtaç olarak görülen kiracının kişisel-dikkat edilirse kamu yararı demiyorum-kişisel hakkını ön plana çıkararak mülk sahiplerinin mağduriyetlerine zemin hazırlamıştır.
    Nasıl mı? Mal sahibi-kiracı ilişkilerinde ön plana çıkan anlaşmazlıkların en önemlileri kira bedelinin ödenmemesi, tahliye hususu. Bu hususlarda yasa ne diyor bir bakalım;
    Madde 352;Bu maddede ne deniliyor;”kiracı bir kira döneminde(özetle) kira bedelini ödememesi durumunda mal sahibi iki kez 'ihtarname gönderecek” ve bu iki ihtarnameden sonra 'lütfen dikkat” İHTARIN YAPILDIĞI KİRA YILININ BİTİMİNDEN itibaren bir ay içinde DAVA YOLU İLE kira sözleşmesini fesh edebilir” denilmektedir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek vermek istiyorum; Bir kira yılını ele alalım; Ocak, şubat kiraları ödenmedi, ihtar çekildi, mart-nisan ödenmedi ikinci ihtar çekildi, peki kira sözleşmesinin feshi davası ne zaman açılabilecek, kira müddetinin bitiminden itibaren bir ay içinde yani gelecek yılın ocak ayında. Beyler, affedersiniz, adam Ocak, Şubat, mart ve nisan kiralarını ödememiş, mal sahibi 8 ay daha bekleyecek, dokuzuncu ayda fesih davası açabilecek. Yani yasa mal sahibinin mülkünü 8 ay bloke etmiş oluyor. Bunun yanında 12 ay kira bedelini ödemeyen kiracı aleyhine ikame edilen fesih davasının iki, üç, dört yıl sürdüğünü de düşünürsek 'anayasanın güvencesi altında olan 'mülkiyet hakkının ruhuna Fatiha”. Beyler, sayın siyasiler, altı ay kira bedelini ödemeyen kiracının kira sözleşmesi kendiliğinden fesh olunur ve kiralananın icra kanalı ile tahliyesi sağlanır denilse olmaz mı? Ha bu arada denilebilir ki kira alacakların varsa, verirsin icraya takır takır tahsil edersin. Yine söylüyorum, kazın ayağı öyle değil. Yeni yasal değişikliklerle haczi mümkün olmayan malların listesi –elektrik faturalarındaki listede olduğu gibi- o kadar kabarık ki adeta haciz edilebilecek mal bırakılmamış olduğundan bu yol da kapanmış durumdadır.
    İkinci husus; İçinde kiracı olan bir taşınmazı satın alan kişinin 'kiracıyı” tahliye ettirebilme durumu. Madde 351;(Özetle)/Kiralananı sonradan edinen kişi, şayet kendisinin veya çocuklarının gereksinimi varsa, edindiği tarihten itibaren bir ay içinde ihtar çekerek durumu bildirecek ve ALTI AY içinde tahliye etmesini, etmediği takdirde tahliye davası ikame edeceğini bildirecek. Peki neden altı ay, bir kişinin yeni bir ev kiralaması 6 ay mı sürer, yoksa bir hafta mı, bir ay mı? Beyler, adamın eve ihtiyacı var, varını yoğunu vererek ev satın almış, ALTI AY kiracının gönlünü bekleyecek, bu makul mü? Peki ALTI ay sonra ne olacak, yeni mal sahibi tahliye davası açacak, artık o davada bir yıl mı sürer, iki yıl mı, üç yıl mı sürer belli değil. Beyler, sayın siyasiler, altı ayın hitamında kira sözleşmesi kendiliğinden fesh olunur ve kiralananın icra yolu ile tahliyesi sağlanır denilse de mal sahipleri mahkemelerde sürüm sürüm sürünmese-mal sahipleri-kiracılar karşı karşıya gelmesi olmaz mı?
    Sayın okuyucular, sizleri bilmem ama ben derim ki 'böyle kanun mu olur”.
    Peki ben bu konuyu neden gündeme getirdim, birkaç gün önce bir sayın dostum, bana gelerek” ben bir ev aldım, içinde kiracı var, kendisine evi satın aldığımı, ihtiyacım olduğunu, mümkün ise tahliye etmesini rica ettim, önce tamam dedi, sonra içinde eşyalarım var, sana bırakayım ama bedeli olarak şu kadar(miktarını da söyledi) para ver tahliye edeyim dedi, şimdi ise yine fikir değiştirdi tahliye etmiyorum dedi” diye dert yandı.. Ben de kendisine arkadaşım 'kelin ilacı olsa kendi başına sürecek” ben de kiracımdan ne para alabiliyorum ve ne de tahliye ettirebiliyorum dedim, tabi avukat olduğumu bilen diğer kişiler başladılar gülmeye. Bu ne demek, ağlayacak halimize gülüyoruz. Bu görüşmeden sonra o arkadaş 'savcıya gideceğiz, bakalım ne diyecek dedi”, o zaman da ben güldüm, gidin bakalım ne diyecek dedim. Ertesi gün geldi, sordum, savcı, yasayı göstermiş. Yani sözün özü kiracı 'hava parası” istiyor. Bunun eski kira kanununda cezası vardı ama yeni yasa ile bu da kiracıya koltuk çıkma adına kaldırıldı.
    Sayın okuyucular, anayasanın teminatı altında olan, düşünce ve kanaat hürriyeti, basın hürriyeti, mülkiyet hakkı ne kadar korunuyor görüyorsunuz.
    Yukarıda değindiğim gibi 6570 sayılı kira kanununun 56 yıl uygulandığını belirtmiştim. Son yıllarda ise bir kanunun aynı yıl içinde birkaç kez değiştirildiğine tanık olmaktayız. Bunun nedeni 'ben yaptım oldu” düşüncesidir.
    Atalarımız Barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar, yani gerçek, fikirlerin tartışılmasından çıkar demişler. Günümüzde ise fikirler değil insanlar çarpışıyor.
    Sonumuz hayır gele.
    İlhami Candemir
     

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak