BolununSesi; Halkın Gazetesi

Angela

Konuk Yazar

    3 Ocak 2012

         Öncelikle yazı ve mesajlarıyla beni onore eden arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum... Yıllar önceki bir yaşam kesitimi izninizle sizinle paylaşmak istedim... Zaman ayırıp okursanız  şimdiden mutlu olacağımı vurgulamak isterim...  'SU GİBİ AKIP GİDEN YILLAR'... Sene 1980...Henüz bir kaç yıllık, çiçeği burnunda köy öğretmeniyim... Harıl harıl bir hazırlık yapıyorum... Milli Eğitim Bakanlığı'nca yurt dışına öğretmen olarak atamam yapılmış, heyecanlı bir telaş içindeyim... İlk defa yurt dışına çıkacağım... Uçak biletim hazır... Fakat o sıra askeri bir darbe oldu... Bütün atamalar durdu... Herkes düşünceli bir bekleyiş içerisine girmişti... Belirsizlik had safhadaydı... Kimsenin bir şey bildiği yoktu... Büyük ihtimal,yurt dışı gönderimleri iptal olacak, hakkımız yanacaktı... 15 günlük sıkıntılı bir bekleyişten sonra korkulan olmadı, tayinler açıldı. Beni uğurlamaya gelenler arasında en yakın bildiğim arkadaşlarımı göremedim... Hiç ihtimal vermediğim, uzaktan tanıdığım  birkaç öğretmen arkadaş beni uğurlamaya geldi.. Yani nohutun ateşte pişmesi gibi hayat beni yoğuruyor,peş peşe tahmin edemeyeceğim hayal kırıklıkları yaşıyordum... Şansım yaver gitmiş,daha ilk günde atandığım okula çok yakın şirin bir ev bulmuştum. Ev pansiyon şeklindeydi. Bekara yönelikti. Tek odalıktı. Banyosu odanın içerisindeydi. Tam karşımda bir oda daha vardı. O odada ise, daha sonra öğrendiğim, aynı okulda çalışan yeni mezun bir İngilizce öğretmeni kalıyordu. Ortada mutfak  vardı...Çok yaşlı ev sahibi bir kadın vardı...Kel kör Almanca'mla anladığım kadarıyla mutfağı ortak kullanacaktık.
         Odama çekilip ilk yalnızlığımı yaşayınca tuhaf bir his benliğimi kapladı.. Evimden yurdumdan binlerce kilometre uzakta artık yapayalnızdım... Şimdiki gibi cep telefonları yoktu... Odadaki radyoyu karıştırmaya başladım... Bütün kanallar 'Var,var' Almanca konuşuyordu.. Birkaç kelimenin dışında hiç bir şey anlaşılmıyordu... Bir kaç parça eşyamı dolaba yerleştirdim.. Masaya çöktüm... Duygularım gittikçe yoğunlaşıyordu. Birden masaya akan gözyaşlarımı hissettim... Sıcak sıcak akıyordu... Çocukluğumdan beri ağlamayı unutmuştum... Bu da neyin nesiydi şimdi?... Engel olmak istedikçe,isyan eden gökyüzü misali sessiz,sıcak,tane tane ve pırıl pırıl...
          Aniden kapım çalındı... Hemen toparlandım.. Bereket havlum vardı, işe yaradı... Gelen ev arkadaşım, Angela idi... Buzdolabını açarak bana ait olan bölümü göstermeye çalışıyordu... Sarışın, lacivert gözleri olan çıtı pıtı bir kızdı... Sonra bana gitarını gösterdi... Gitar sesinden rahatsız olup olmadığımı soruyordu... Ben de sözlük yardımıyla keman çaldığımı anlatmaya çalıştım... Çok sevindi, alkışlıyordu... Sonradan gerçek bir dost, bir kardeş bir arkadaş olacak Angela ile bu şekilde tanıştık... Kendimi birden müthiş bir koşuşturmacanın içinde bulmuştum... Sabit okulumun dışında 4 okula daha gitmek zorunda idim... Bazı okullara tren saatleri uymadığı için araba almak zorunda olduğumu söylediler. Bereket ehliyetim vardı, hemen araba aldım... Almanya'da ikinci el bir araba, bir kasa portakal parası olduğundan sorun çıkmadı. Akşamları Angela ile ortak mutfağımızda oturup saatlerce sohbet ediyorduk... 7 ayda ondan öğrendiğim Almancayı 12 yılda öğrenemedim... Kız resmen benim özel Almanca öğretmenim gibiydi... Onun engelli bir kız arkadaşı vardı. Hafta sonları Angela'ya gelirdi.. Kaldığımız yer ikinci kat olduğundan kızı kucağımda yukarı ben çıkarırdım... O kadar memnun olurdu ki, her defasında  boynuma sarılıp kardeşce beni öperdi... O yıl kış çok sert geçti... 'Almanya'da böylesine soğuk olmadı şimdiye kadar..' diyorlardı... Ancak görevimizi bitirip mutfağımıza geldiğimizde o gitarıyla, ben kemanla müthiş güzellikte müzikler çıkarıyorduk... Sohbetin en koyusunu yaşıyorduk... Bazı geceler hiç uyumadan okula gittiğimiz oluyordu... Ancak kesinlikle söyleyebilirim, 7 ay süresince karşılıklı olarak kardeşce hislerin dışıda yanlış sayılabilecek hiç bir şey yaşamadık... Fakat Angela stajyer öğretmen olduğu için 7 ay sonra tayini çıktı, 500 Km. uzakta Bremen'de görevlendirildi... Ayrılışımız çok acı oldu... Bu defa ağlayan, hatta burnunu çeke çeke, sokak çocukları gibi zırıldayan Angela idi... Yıllar sonra Angela'nın düğünü olurken, izinde Türkiye'den bir günlüğüne gidip aynı gün akşamı yine Türkiye'ye dönüşümü hatırlıyorum şimdi... Evet, bu yazımda sizlere hayatımdan bir kesit anlattım... Aslında hepimizin birbirimize anlatacak o kadar çok şeyimiz var ki... Kitaplar, romanlar dolar... Ancak,her şeyin anılar haline geldiği gibi, hayatta akıp gidiyor... Geçen zamanı geriye getirmek imkansız... Geride kalan ne ki... Biraz kül,biraz duman.... Bir sokak çocuğunun kalbi gibi temiz, saf duygular... Şarkılar.... Şarkılar..... Ben de bir şarkının mısraları  ile yazımı bitiriyorum... Ne mektup geliyor, ne haber senden., Söyle de bileyim, bıktın mı benden... Her akşam güneşin battığı yerden., Gözlerin doğuyor gecelerime... Sağlıcakla, esen kalın, sevgiyle kalın...

                                                                                    Ayhan Can

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında kullanmaktır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak