Halkın vicdanının SESİ olmak SUÇ değildir

Onlar Şeherlü!

Esra Yıldız

    6 Haziran 2011
         Hadi dedim, şu koşu bandını bırakalım da, yeşillikler arasında kıvrılan yolda spor yapalım.
        Aldık soluğu akşamüstü saatlerinde Atatürk Orman Parkı'nda.
        Spor parkurunu tempolu bir şekilde dönmeye çalışırken, orayı spor dışında da kullanan misafirlerle tanış olduk.
        Dört kişi yan yana çekirdek çıtlatanı mı; dört önde, dört arkada, bir de önde çocuk arabasıyla geçit yapanı mı? El ele tutuşmuş, ağır çekim yürüyen sevgilileri mi?
        Aramaya gerek yok, hepsi orada.
        Onlarla beraber spor yapmaya çalışan vatandaş da, engelli koşu yapar gibi.
        Ancak parkurdan yeşile çıkarsa, canlı engelleri aşar halde.
        Soluk soluğa spor yapmaya çalışırken, artık dayanamıyor birilerine çıkışıyorum:
        — Allah aşkına yandaki gezinti yolunda takılsanıza, bak sizin yüzünüzden spor yapamıyoruz!
        — Biz de spor yapıyaz, aramızda yapmayan mı vaaaaaa?
        —Ya bacım nasıl spor yapmak bu?
        ¬— Daha nepacuz bilmeyanku?
        Aldığım cevaplara hem güldüm, hem de yürümeye devam ettim.
        Biraz ötede, önümde oldukça kalabalık bir grup. Bir sağ yaptım, bir sol. Tam kendimi kurtaracakken, son anda istemeden de olsa teyzeme çarptım.
        Arkamdan bir ses:
        — Niypiyan edepsüz!
        —Teyze pardon, spor yapmaya çalışırken...
        —Ne yapcan sporu gıııııı! Bi bak gupkuru galagoymuşsuuun! Boşve yiyip de ölen mi vaaa?
         Belki spor yapamadım ama sonrasında belli ki söylediklerine üzülüp de bizi sofralarına davet eden o tanıdık insan ve yerel lehçelerine bayıldım.
        Tam o sırada arkamdan gelen, giyimiyle varlıklı olduğu belli çiftten bayan olanı, dönüp bana; "Bu parkur bunlara çok hanımefendi, görmemişler ki." diye aşağılayıcı bir sesle söylendi.
         Aynı fikirde olmadığımdan, lafına laf katmadan işime baktım.
         Rastlantı ya, pazar sabahı aynı çiftle dışarıda karşılaştık. Mekânda kahvaltı yaptığımız masaya yakın.
        İkramlar açık büfe.
        Tabakları tıka basa dolu.
        Onlar da yetmemiş, masanın diğer boş yerleri de büfenin zengin çeşitleriyle doldurulmuş.
        Sanki kaçıran var.
        Bir süre sonra, "Garson hesap!"
        Tabaklar ellenmiş, didilmiş, başlanmış da bırakılmış yiyeceklerle dolu halde.
        Ortada duranlara da hiç ellenmemiş.
        Hesabı ödeyip, sofrayı o halde bırakıp gidiyorlar.
        Garson arkalarından bırakılan yiyecekleri çöpe atmak üzere üst üste yığmakla meşgul...
        Ben de arkalarından söyleniyorum kendi kendime:
       —Sizi nepacuz bilmeyanku. Bu kada aç vaken, yaptığınıza bi bak hele! Adam beğenmez, hava ataaasınız. Sözde şeherlisiniz. Bakam bi daha sizin gibi görmemişleden nele görecez.

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Herkesin üç kişiliği vardır; Ortaya çıkardığı , sahip olduğu , sahip olduğunu sandığı.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak