Halk BolununSesi'ne güveniyor. Okunuyorsak sebebi budur

"BEKÇİ BABA"LIK'TA SAYIN GÜNGÖR URAS'TAN 10 YIL ÖNDEYİM

Yener Bandakçıoğlu

    29 Kasım 2004

    40 bu kadar küsür yıldır devam eden amatör gazateciliğimiz ve köşe yazarlığımız süresince beni en çok sevindiren hususlardan biri de kırık-dökük cümlelerle ele aldığımız konulardan bazılarının aradan yıllar geçtikten sonra gerek ulusal basında gerekse yerel basında gündeme getirilmesi ve kamuoyuna duyrulmasıdır. Daha önce ele aldığım bir konunun bu şekilde yazılması bende tarifsiz sevinçler uyandırır. Hemen belleğime nostaljik bir yolculuk yapar, (-Ben bu konuyu çok önceki tarihlerde ele almıştım) diye düşünürüm. Sütunumun devamlı okurları zaman zaman böyle sevinçlerime şahit olurlar. Yıllar önce kaleme aldığım sevgili kardeşim Savaş Ilgaz'ın Çepni'de yetiştirdiği enginarlar konusundaki yazılarımla, Seben Çeltikdere Kilisesi ve Seben Kayaevleri ile ilgili yazılarımdan yıllarca sonra bu konularda ulusal ve yerel basında yakın tarihlerde çıkan haber ve yorumlar bunların en güzel örneklerinden biridir.

    Geçen hafta bir de ne göreyim: Her gün yazılarını büyük bir hayranlıkla okuduğum ülkemizin sayılı köşe yazarlarından ve gurmelerinden sayın Güngör Uras-Ali Rıza Kardüz- "-Bayramda Bekçi Baba'yı Polis Amca'yı arıyoruz" dememiş mi. Sayın Uras tatlı tatlı anlatıyor: "Halkımız Bekçi Baba'yı, Polis Amca'yı arıyor. Bekçi Babalar, Polis Amcalar mahalle yaşamının en önemli parçaları idi. Bayramda mahalleli namazdan sonra ilk olarak Bekçi Baba ve Polis Amca ile bayramlaşırdı. Çok eski değil bundan 20 yıl önce bizim Bekçi Babamız vardı. Her akşam O'nun sokaklarda dolaştığını bilir, düdük sesini duyarak huzur içinde uyurduk. Bekçi Baba'yı önce karakola çaycı yaptılar. Sonra attılar..."

    Bir taraftan sayın Güngör Uras'ı okuyorum, diğer taraftan da Bekçi Baba özlemini bolununsesi'nde bundan yıllarca önce belki de Türkiye'de ilk defa dile getirdiğimi hatırlayarak bolununsesi arşivlerine nostaljik bir yolculuk yapıyorum. Hafızam beni yanıltmamış. Bekçi Baba 12 Aralık 1994 tarihli bolununsesi'nde "NERDESİN BEKÇİ BABA NERDESİN" başlıklı yazıma konu olmuş. O yazım bir hayli uzun. Yazının hepsini yayınlamak yerine sayın Güngör Uras'ın cümlelerine eş cümlelerimizden bir kaç alıntı yapalım:

    (-Gerçekten de çocukluğumuzdan bu yana uzun süre mahallelerimizde bekçilerimiz vardı. Bunlar gecenin başlaması ile birlikte görevli oldukları mahallelere dağılırlar, zaman zaman çaldıkları düdüklerle görev başında olduklarını dosta düşmana duyururlardı. Bekçilerimizin bu düdük sesleri aynı zamanda bizler için bir ninni yerine geçerdi. O düdüğü duyduğumuz za-man daha bir güzel uyur-duk. Mahallelerde görevli bekçilerimiz adeta o mahalle halkıyla bütünleş-mişlerdi. Kim o mahalle-dendir. Kim kimin kızıdır, kim kimin eşidir. Gece geç saatlerde dolaşan delikanlı kimin oğludur. Bunlar, se-vimli bekçilerimiz için hafızalarına yerleştirilmiş bilgilerdir. Bekçilerimiz bütün bir gece mahalleyi dolaştıktan ve de arada bir mahalledeki fırın veya kahvehanelerde ısındıktan sonra gün ağarmaya başlarken kendi evlerinin yolunu tutarlardı...) (-Zamanla mahallele-rimizde düdükler ötmez bekçilerimiz görünmez oldu. Her şeyin en iyisini bilen büyüklerimiz bekçi-liği yavaş yavaş ortadan kaldırdılar. Mahallelerde düdük sesi olmayınca bir de bakıyorsunuz, mesela benim oturduğum Bahçelievler Mahallesi'nde bir gece içinde bilmem kaç tane arabanın teybi çalınıyor ve de bilmem kaç tane araba evlerin, kapıların önünden kayıplara karışıyor.)

    Evet sevgili okurlarım, bu satırlarım sayın Güngör Uras'ın satırlarıyla büyük bir benzerlik içinde ama arada bir fark var. Ben "Bekçi Baba" yı tam 10 yıl önce yazmışım. Bizim satırlarımızla Bekçi Babalık hayata döndürülemişti ama sayın Uras'ın cümlelerinden sonra belki bir çözüm bulunur.

    SEVGİLİ HEMŞEHRİM DR. İHSAN UĞURLU KARDEŞİME ŞÜKRAN VE TEŞEKKÜRÜM

    Yaşımız oldu 65. Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur hesabına göre beş yılımız kaldı. Yüce Allahıma şükürler olsun bugüne kadar hasta ziyaretleri dışında hastanelerimizle pek ilgimiz olmamıştı. Daha önceleri bu sütunlarda birkaç kez yazdığım gibi bundan 5-6 yıl önce zamanın SSK Hastanesi Baştabibi Dr. Recai Güroğlu kardeşimin makam odasında Bolu'nun sorunları ile ilgili bir toplantı sırasında hipertansiyondan meydana gelen problemim sevgili kardeşim Dr. Murat Yapıcı'nın anında müdahalesi ile izale edilmiş ve sağlığıma kavuşmuştum. Bu nedenle Dr. Murat Yapıcı'yı ilk doktorum olarak bir iki yazıma misafir etmiştim.

    Kaderde ikinci doktoruma teslim olmak ta varmış. Perşembe gecesi geç saatlerde uzandığım divandan beni çok rahatsız eden ve ilk defa başıma gelen şiddetli bir göğüs ağrısıyla uyandım. Böyle hallerde insan hep kötü şeyler düşünür ya. Bana kalple ilgili bir problem gibi geldi. Eşimin moralini de fazla bozmamak için, evde ne kadar ilaç varsa içerek sabahladık. Ağrının göğüs kafesinden karın boşluğuna inmesi, sık sık gaz çıkarma ihtiyacı moralimizi biraz düzelttiysede bir kontrolden geçmenin zamanının geldiğini düşünerek, Yüce Allah'ın Bolumuza bir lütfü ihsanı olan, güler yüzü, beyefendiliği, engin mesleki bilgisi ile yıllardan beri Bolumuza en büyük hizmetleri yapan sevgili hemşehrim İzzet Baysal Devlet Hastanesi Kardiyoloji Mütehassısı Dr. İhsan Uğurlu'ya teslim olmaya karar verdik. Sayın Uğurlu, her hastasında olduğu gibi bizimle de yakından ilgilendi. Derhal hastaneye çağırarak başta elektromuzun çekilmesi de olmak üzere her türlü tedbiri anında uyguladı. Sayın Uğurlu'nun tektik ve tedavisi sonucu kalple ilgili bir sorunumuzun olmadığı ortaya çıktı. Ancak değerli kardeşim, mideyle ilgili bir sorunum olup olmadığına tahlillerimin tamamlanmasından sonra karar verecek.

    Evet sevgili okurlarım, eğer kalple ilgili bir sorunum olsaydı, bu satırları yazamayacaktım. Sevgili doktorum İhsan Uğurlu'ya da (-Doktorcuğum, eğer kalp problemim olsaydı millet, 'Yener Abi Baro Başkanlığı'ndan ayrıldı, onun için üzüntüsünden kalp krizi geçirdi' derdi) demekten de kendimi alamadım.

    Dr. Uğurlu, bir iki ay önce eşim Aygün Bandakçıoğlu'nun yüksek kollestrola dayalı rahatsızlığımı da çok mükemmel bir şekilde tedavi etmiş ve kollestrolun düşmesini sağlamıştı. Bu yüzden gerek eşimin gerekse kendimin şükran ve teşekkürlerimizi kabul etmesini en derin minnetlerimizle rica ediyorum.

    BİR TEŞEKKÜR DE GARİPOĞLU'NA

    Birkaç haftadır Baro Başkanlığından, kanuni engel nedeniyle ayrılmamın sonucu Bolu yerel basınının değerli ve mümtaz köşe yazarlarının "Yener Abi"leriyle ilgili layık olmadığımız teveccühlerini sütunlarıma alıyorum. Bu defa söz sırası sevgili kardeşim Nadir Garipoğlu'nda:

    "Yener Abi

    Hayatını 21 yıllık baro başkanlığı dışında, Boluspor Başkanlığı, CHP başkanlığı gibi Başkanlıklarla süsledin.

    Her ne kadar nostaljik duygularla Boluspor Başkanlığını mühimsesen de en önemlisi ve uzun süreli olanı Baro Başkanlığın.

    Çünkü o senin mesleğin.

    Ben bir meslek kuruluşunda 21 yıl Başkanlık yapan kimseyle tanışmadım.

    Benim Mimarlar Odası Başkanlığım da uzun sayılır kanunlar sana müsade etseydi, nerdeyse benimkini ikiye katlayacaktın.

    Allah uzun ömür versin. Her şeyin bir sonu olduğu gibi, Başkanlıklarda gelip geçicidir, aslolan senin gibi sevilip, sayılmaktır Yener Abi...

    Bolu meseleleriyle ilgili pek çok toplantılarda seninle birlikte görev yaptık. Dengeli hareketlerin her zaman ilgimi ve dikkatimi çekerdi. Siyasete uygun olmayan mizacın, Baro Başkanlığı'na çok yakışırdı.

    Nadir Garipoğlu - Bolu Gündem"

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Şüphe etmek, bilmeye atılan ilk adımdır.

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak