Basın Konseyi dışında, hiçbir gasteci cemiyetine üye değiliz

NİHAT AŞKI

Yaşar Eyüpoğlu

    3 Ocak 2004

    Nihat Başer'i çok severim. Sevmem için de nedenler var. Her şeyden önce öğrencimdir. Yani evlat. Bunu en iyi öğretmenlik yapanlar bilir. Onların yaşamdaki başarıları, öğretmenlerinin en büyük övünç ve gurur kaynağıdır.

    Babası Cevat Başer, elli küsur yıllık arkadaşım, meslektaşım. Aynı okulu, aynı sıraları paylaştık. Ortak arkadaşlarımız oldu. Aynı meslekte bir ömür tükettik.

    Kayınpederi Muharrem İka ile dostluğumuz uzun yıllara dayanır. Öğrencim olan oğlu Dr. Hüseyin İka, dayımın torununu aldığı için akrabalık bağımız da var.

    O, meclis ve encümen üyesiyken iki yıl Belediye'de Bolululara ortak hizmetimiz oldu.

    1999 hezimetinden sonra partiyi ayakta tutmak için Nihat Başer'in verdiği olağanüstü mücadelede yanında olmaya çalıştım.

    Aramızda sevgi saygıya dayalı ilişki bugünlere kadar süregeldi.

    Nihat'ı benden başka ve benden çok sevenler de vardır. Zaten sevilmemesi bir kast'ın ürünü olur.

    Peki bunları niçin yazıyorum?

    Son zamanlarda AKP'li dostlarımla ne zaman konuşmaya başlasak "Nihat Başer'i çok sevdiklerinden, hakkının yendiğinden" söze giriyorlar.

    Ben de merak ediyorum, durduk yerde bu "Nihat Başer aşkı" kendilerinde nasıl yeşerdi diye?

    Sonra, "hak yenmesi" olgusuna da anlam veremiyorum.

    Ben politikadan anlamam. Son bir kaç yıldır amatörce takılıyorum. Ama olayları takip eden bir vatandaş olarak biliyorum ki, "siyasette HAK yoktur, FIRSAT vardır".

    Sözümü iki örnekle açayım.

    Yaşı benimkine yakın olanlar iyi bilir. Bundan 40 sene kadar önce, Demokrat Parti'nin mirası üzerine kurulan Adalet Partisi'nin Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala rahmetli olduğunda, herkes partinin iki numaralı adamı ve en güçlü kurucusu olan Saadettin Bilgiç'in Genel Başkan olacağına "mutlak" gözüyle bakıyordu. O sıralar Su İşleri Genel Müdürü olan sayın Süleyman Demirel bir anda kendisini partinin başında buldu. Ondan sonra da Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı dahil uzun yıllar ülkenin kaderine hükmetti. Ne olduğunu anlamadan Adalet Partisi'nin Başkanlığı'na seçilmesi sayın Demirel'in hakkı mıydı?

    İkinci örneğim şu andaki milletvekillerimiz olsun. Bu sayın Parlamenterler verdikleri uzun mücadeleler sonucu ve alın teri karşılığı mı milletvekili oldular? Yoksa konjüktür gereği önlerine çıkan fırsatı değerlendirdikleri için mi?

    Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

    Politikanın kimlere ne gibi makamlar hazırladığını, kimlere ise ne kuyular kazdığını bilmenin olanağı yok.

    Yalnız, bilinen bir şey var. Bu talih kuşu başına kovanlardan şansını iyi değerlendirenler uzun yıllar gündemde kalırken, ne olduğunu anlamadan silinip gidenleri de çok gördük.

    Bütün bunları ben bilirim de AKP'li arkadaşlar bilmezler mi? Elbette benden iyi bilirler.

    Peki, o zaman Nihat Başer'in hakkının yendiği tema'sını her zeminde işlemeye niçin devam ederler?

    Düşünüyorum da cevabını tam olarak bulamıyorum.

    Acaba diyorum. "İçlerindeki bir kararmanın dışa vurumu" olabilir mi diyorum.

    Ne dersiniz?

    Yorum yazın

    İsim (Gerekli)
    Yorumunuz (Gerekli)

    Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

     

    Yazarın diğer yazıları

    GÜNÜN SÖZÜ

    Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır

    SON YORUMLAR
    Sağlık İlaç Gıda Takviyesi Siyah Sarımsak